Kamil Aslanger (1949, İstanbul)
1949 yılında İstanbul’da doğan Kamil Aslanger, Selimiye Askerî
Ortaokulu ve Kuleli Askerî Lisesi’nden sonra 1969 yılında Kara Harp Okulu’ndan
mezun olmuş, jandarma subayı olarak sürdürdüğü mecburî hizmet süresini 1979
yılında bitirdikten sonra bütün zamanını resim çalışmalarına ve araştırmalarına
ayırmıştır.
Otodidakt bir sanatçıdır. Konularının tamamını İstanbul’dan
seçen ressam, son on beş yıldır ağırlıklı olarak oryantalizm üzerinde
incelemeler yapmakta ve Osmanlı İstanbul’unun beş yüz yıllık geçmişindeki
sosyal hayatından kesitleri, kaybolan kültürel değerleri tabloları ile “Oryantalizm
ve İstanbul Serisi” adı altında günümüze taşımaya çalışmaktadır.
Konularını geçmiş yüzyıllardan seçerek izleyiciye
oryantalizmi hatırlatan çalışmaları ile bilinen Kamil Aslanger, bu güne kadar
yüzlerce tabloya konu olmuş Osmanlı İstanbul’unun sosyal hayatından kesitleri,
yirmi yıldır eserleri ile günümüze taşımaktadır.
Çalışmalarında oryantalistlerle aynı teknikleri kullanan
Kamil Aslanger, konularına batılı gözüyle değil, kendi geleneklerimiz
penceresinden bakarak yeni bir tat, soluk ve renk getirmeyi amaçlamaktadır.
Sanatçı, atalarımızın sabır, hüner ve ince zevkini yansıtan,
artık antika olmuş eski eşyaları ve onlarla birlikteliğini tablolarında
yansıtmaktadır.
Kişisel Sergiler
1992 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 1 (İstanbul Sokakları
ve Evleri )Horhor Sanat Galerisi Fatih- İstanbul
1994 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 2 Cariyeler I Nişantaşı
Atölyesi İstanbul
1995 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 3 Cariyeler II Destek
Reasürans Sanat Galerisi Maçka- İstanbul
2001 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 4 Topkapı Düşleri As.
Müze ve Kültür Sitesi Harbiye- İstanbul
2005 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 5 Lâlezar Devlet Resim
ve Heykel Müzesi Opera Meydanı-Ankara
2005 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 6 Lâlezar Toprak Sanat
Galerisi İstanbul
2006 Oryantalizm ve İstanbul Serisi: 7 Harem’den Hayaller
Kempinski HotelBarbaros Bay-Bodrum
2009 “Sarayın Perileri” Doku sanat Galerisi-İstanbul
Çeşitli zamanlarda açılan vakıf, dernek ve yardım
kuruluşlarının sergilerine, Horhor, Ümit Yaşar, Toprakbank, Pırıltı ve Beff
Home sanat galerilerinin karma sergilerine, Askerî Müze ve Kültür Sitesinin
geleneksel “Yaşayan Asker Ressamlar” 1995-1996-1998-2002-2004 sergilerine
katılmıştır.
Sanatçının Oryantalizm
Üzerine Düşünceleri
“ ... Oryantalizm sözcüğünü sık sık kullanmaktan amacım, bu
akım ya da tavrın halen devam etmekte olması veya kendimi oryantalist saymamdan
değil.
Oryantalizmin, doğu ülkelerinin yüzlerce yıl önceki
yaşamından görünümler sunan tablolarının konularını, izleyicinin anımsamasını
sağlamak. Ben de konularımı geçmişten seçtiğim için, aralarında bağlantı
kurabilmelerine yardımcı olmak. Oryantalizm ve oryantalistler, sanat
tarihindeki haklı yerlerini aldılar. Doğu dünyasını konu alan o muhteşem
tablolar da müzeler ve koleksiyonlardan gülümseyerek bize o günleri
anlatıyorlar. Bizler de hayranlıkla onları seyrediyoruz. Geçmişte yaşanan
olayları, sosyal yaşamı, farkına varamadan kaybettiğimiz ve bir daha asla geri
gelmeyecek olan güzellikleri ve insanları...
Zaten oryantalizme konu olan doğu, biz değil miyiz?
Az sayıdaki bu sanat eserleri acaba geçmişin hayal
edebildiğimiz güzelliklerinin hepsini yansıtabiliyorlar mı? Daha pek çok
tablolara konu olabilecek başka güzellikler ve olaylar yok muydu? Şüphesiz
evet. Olmalıydı.
O halde hayal gücümüzün sınırlarını zorlayalım ve geçmiş
yaşama ait yazılı, basılı, görsel ne kadar kaynak, halâ sağlam kalabilen ne
kadar mekân, obje, giysi, eşya, alet bulabilirsek, tarihçi değil sanatçı
gözüyle araştıralım, inceleyelim ve düşünelim.
Resim sanatının tüm olanaklarını kullanarak ve estetik
yaklaşımlarla betimlenmiş yeni kompozisyonlar elde edemez miyiz?
Onların sadece hayal edebildikleri ya da görmek istedikleri
gibi gördükleri kültürümüze ve geçmişimize, kendi gözümüz ve gönlümüzle baksak,
verdiğimiz eserler, batılı ressamlarınkilerle aynı şeyler mi olur?
Hatta biz oryantalizmin doğduğu 19’uncu Yüzyıldan daha
gerilere gidelim, 16’ıncı Yüzyıla kadar uzanalım veya daha gerilere...
O dönemlerdeki çalışmalarıyla harikalar yaratmış olan
mimarlar, taş yontma, ahşap oyma, kündekâri, Edirnekâri ustaları, çini
ustaları, hattatlar, kalem işi ustaları, nakkaşlar ve çarşı ressamları her
karış yere, duvara, tavana, kumaşa, halıya döktükleri göz nurunu, verdikleri
emeği, ruhu, sevgiyi ve o muhteşem yeteneklerini, ince zevklerini, bazı
engeller olmasaydı da resim sanatı için kullanabilselerdi...
Acaba nasıl şaheserler ortaya çıkardı? Hangi güzellikleri
bizlere ulaştırırlardı? Toplumsal olaylar karşısındaki tavırları nasıl olurdu?
Olaylara sanatçı gözüyle nasıl bakarlardı?
Veyahut da ben o dönemlerde yaşasaydım neler yapabilirdim?
Bu gün kaybolmuş olan hangi değerleri resimlerime konu ederdim? Hele o günlerin
İstanbul’u... Binlerce tabloya konu olan
doyumsuz güzellikler arasından neler seçerdim?
Bütün bunları düşünüp düşleyerek, zaman tünelinde resim
yapmaya çalışıyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder