Sayfalar

26 Aralık 2014 Cuma

Prof. Dr. İsmail Kara’ya itirazımdır

Prof. Dr. İsmail Kara, "İslâmcılık" sempozyumunda...
Sürur Öztürk

Daha önce “İslâmcılık” konulu sempozyumda “2. Abdülhamid, özellikle Mısır menşeli İslâmcılık hareketlerini İngilizlerin kontrol ettiğini düşündüğü için, bunların İstanbul’daki ve Türkiye’deki karşılıklarına çok ciddi bir tavır alıyordu” tespitinde bulunmuş olan Sayın Kara’nın, AK Parti-Cemaat çatışmasını daha isabetli bir şekilde değerlendirmesini beklerdim. Şöyle ki;

Prof. Dr. İsmail Kara, Habertürk yazarı Ruşen Çakır’a verdiği mülâkatta şöyle demiş:

“Tek partili yıllarda mütedeyyin kesimlerle siyasi merkez arasında oluşan ileri derecedeki gerginlik ve güvensizlik geri geldi. Ve bu, AK Parti- Cemaat aktörleri üzerinden yapılıyor. Şu andaki esas büyük hadise, tek partili yılların güvensizliğine dönülmüş olmasıdır. Taraflar dindar, fakat pragmatist siyasetin ve dar görüşlülüğün mahkûmu durumundalar. Hepimizi aşağıya çekiyorlar.”

Sayın Kara’nın bu ifadelerini isabetli bulmuyorum; zira kanaatimce AK Parti Hükümeti’nin mücadelesi, dindar kitlelere yönelik bir mücadele değil. Hükümetin (ve devletin) mücadelesi, tamamen siyasî ve gayri millî bir teşkilata, hatta bütün Türkiye’yi haraca bağlamış farklı bir mafya yapısına, gerekli gördüğü binlerce kişiyi gizlice dinleyen, takip eden, fişleyen ve rapor eden bir istihbarat teşkilatına dönüşmüş olan bir yapıya karşı verilen bir mücadele… Böyle bir mücadele, “Tek partili yıllarda mütedeyyin kesimlerle siyasi merkez arasında oluşan ileri derecedeki gerginlik ve güvensizlik geri geldi” cümlesiyle ifade edilebilir mi? Kesinlikle katılmıyorum…

İsmail Kara Hoca, diğer cemaatlerin de, bugün Gülen Cemaati’nin başına gelenlerin birgün kendi başlarına da geleceğine dair endişe içinde olduklarını ifade etmiş. Ben, bu konuda da şöyle düşünüyorum:

17 Aralık 2013 tarihinden bu yana defalarca ifade ettiğim üzere, önce çarpışan tarafların aslında kimler olduğuna bakmak gerekir. Çarpışan taraflar, uluslar arası ittifaklar… Gülen Cemaati, “AB ve Küresel Sermaye ittifakı”nı temsil ediyor, AK Parti Hükümeti’nin Erdoğan kanadı ise “Türkiye-Kısmen ABD ve Rusya ittifakı”nı temsil ediyor. Bu durumda, eğer başka birtakım cemaatler de Hükümetin operasyonlarına maruz kalacaklarsa, bu cemaatler, Avrupa’nın kontrolündeki, (nüfuz ve etki alanındaki) cemaatler olacaktır ki, bu da dinî değil siyasî bir sebeptir…

Nitekim “İslâmcılık” konulu sempozyumda “2. Abdülhamid, özellikle Mısır menşeli İslâmcılık hareketlerini İngilizlerin kontrol ettiğini düşündüğü için, bunların İstanbul’daki ve Türkiye’deki karşılıklarına çok ciddi bir tavır alıyordu.” diyen de Prof. Dr. İsmail Kara’nın kendisidir… O halde, Sayın Erdoğan'ın yaptığının, 2. Abdülhamid'in yaptığından siyaseten ne farkı vardır?..

Hiç yorum yok: