Hüseyin Gülerce, Ortak Akıl programında açıklamalarda bulundu |
Yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik olarak bir “yalan hattı”
kurulduğunu, Cemaat tabanına, yapılan her şeyin “manevî direktiflerle”
yapıldığı kanaatinin aktarıldığını ifade eden Gülerce, Cemaat tabanının, AK
Parti-Cemaat çatışmasının perde arkasından bilinçli olarak habersiz bırakıldığını
anlattı.
Hüseyin Gülerce, Pazar günleri saat 10.00’da Beyaz TV’de
yayınlanan “Ortak Akıl” programında, ‘Paralel Yapı’ hakkındaki görüşlerini ve
Cemaat tabanına yönelik uyarılarını dile getirdi. Gülerce, Paralel Yapı’nın Cemaat tabanına yönelik stratejisini de açıklayarak, kendisinin bu stratejiyi etkisiz hâle getirmeye çalıştığını ifade etti.
Paralel Yapı’nın
Cemaat’e yönelik en büyük stratejisi
Hüseyin Gülerce, programdaki açıklamalarına, Hükümetin
operasyonlarının Cemaat tabanının tamamına yönelik değil, Cemaat içerisinde
suça karışmış özel bir gruba yönelik olduğunun altını çizerek başladı.
“Paralel Yapı” ile ‘Hizmet’ olarak isimlendirilen Cemaat
tabanının birbirinden farklı olduğunu vurgulayan Gülerce, “Paralel Yapı,
Hizmet’i meşruiyetin dışına çıkaran yapıdır” dedi. Emniyet’te, yargıda ve
bürokraside devlette paralel çalışan ama talimatlarını, devletin işleyişi
dışındaki kişilerden alan yapıya “Paralel Yapı” dendiğini belirten Gülerce,
“Burada Hizmet insanlarının alınganlık gösterip, lafı üzerlerine almaları doğru
değil. Yani kast edilen onlar değil ki. Niye alınıyorlar bundan? Ben, burayı
aşmaya çalışıyorum. Onlara buradan, takılmadan çıkmalarını tavsiye etmeye
çalışıyorum” diye konuştu.
Gülerce, “Paralel Yapı”nın en büyük stratejisinin, “Paralel
Yapı” ifadesiyle Hizmet’in (Cemaat’in) tamamının kast edildiği algısı oluşturarak,
Cemaat’in rotasından sapmış olan bir grubun ortaya çıkmasını engellemek
olduğunu ifade etti. Gülerce, “Bizim arkadaşlarımız böyle şeyler yapmaz” tepkisi
gösteren Cemaat tabanına şöyle seslendi: “Ben sizin arkadaşlarınızdan
bahsetmiyorum. Zaten siz onları tanımıyorsunuz. Siz, hep (sadece) birbirinizi
tanıyorsunuz. Hepiniz de güzel insanlar olduğunuz için, üzerinize
konduramıyorsunuz bu meseleyi ve alınganlık gösteriyorsunuz.”
Bana milletvekilliği
vaad edildiği yalanını yayıyorlar
‘Paralel Yapı’ denilen ve Hizmet’i meşruiyetin dışına
çıkaran yapının en büyük stratejisinin, Cemaat içerisindeki suça karışmış olan
yapının ortaya çıkmasını engellemeye çalışmak olduğunu belirten Gülerce,
kendisine karşı da birtakım iftiralar atılarak etkisizleştirilmek istendiğini
ifade etti. Daha önce Hükümet tarafından kendisine villa verildiğinin iddia
edildiğini hatırlatan Gülerce, bugünlerde de Hükümetin, Cemaat aleyhine
konuşması karşılığında kendisine milletvekilliği vaad edildiği iftirasının
Cemaat içerisinde yayılmaya çalışıldığını söyledi. Gülerce, kendi adına da, bir
akrabası üzerinden de böyle bir villa sahibi olmadığına dair programda
defalarca yemin ettiğini, bunu yeterli görmeyip çocukları üzerine yemin etmesi
istendiğinde, canlı yayında o yemini de ettiğini hatırlattı. Gülerce, kendisine
milletvekilliği vaad edildiği iddiası hakkında da şöyle konuştu:
“Kim bunu iddia ediyorsa, onunla lânetleşelim. Eğer bana
milletvekilliği vaad edilmişse, Allah benim belâmı versin. Bana milletvekilliği
vaad edilmedi. Yani, ‘Hüseyin Bey, çıkın konuşun, karşılığında biz sizi
milletvekili yapacağız’ diye kimse bana, hiç kimse ama, dolaylı olarak da, ima
yollu da, laf arasında da bir şey söylemedi ve ben diyorum ki, eğer bana
milletvekilliği vaad edildi de böyle konuşuyorsam, Allah benim belâmı versin
diyorum; ama karşıdakine ‘senin de belânı versin’ demiyorum; çünkü yalan
konuştuğu için, Allah korusun, başına belâ gelebilir. Ama biz, müminler olarak
‘hesap Günü’ne inanıyoruz; yarın hesaba çekileceğiz. Ben, orada, benim hakkımda
bu ‘villa verildi, milletvekilliği vaad edildi’ şöyle edildi, böyle edildi diye
Hizmet’in içinde yalan konuşan bu insanlara hakkımı helâl etmiyorum ve ‘hesap
günü’nde davacı olacağım.”
Fehmi Koru, bir
operasyonla Zaman’dan uzaklaştırıldı
Benzer iftiraların, Zaman gazetesinden ayrıldığında Fehmi
Koru için de ileri sürüldüğünü belirten Gülerce, “Fehmi Koru Zaman gazetesinden
ayrıldığında ben, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeniydim ve onun ayrılış
sebebini ve bu işte Fehmi Koru’nun bir günahının, hatasının olmadığını bilen
kişiyim” dedi. Gülerce, o dönemde kendisinin verdiği Cemaat içi sohbetlerde /
konferanslarda kendisine “Sabah gazetesi Fehmi Koru’ya 2-3 misli maaş teklif
etmiş, Fehmi Bey öyle ayrılmış” denilerek sorular sorulduğunu, kendisinin de
bunun bir yalan olduğunu anlattığını söyledi. Gülerce, “Fehmi Koru’yu kaçırtmak
için orada yapılmış bir operasyon var. Ben, ona bire bir şahit bir adamım”
dedi. Program sunucusu Türker Akıncı’nın, “Gazetenin içerisinde bir operasyon
yapıldı?” sorusuna da Gülerce, “Tabi yani” karşılığını verdi.
‘Daha fazla ileri gitmek istemediğini’ belirten Gülerce,
Fehmi Koru’nun ayrılış sebebi olarak dile getirilen iddiaları kendilerine
kimlerin söylediğini sorduğunda, “Abiler söylüyorlar” cevabını aldığını
kaydetti. Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yukarıdan aşağıya bir
yalan hattı var
“Hele bu yukarıdaki abilerden birinin adını verince ben, o
arkadaşa (abiye) hiç yakıştıramadım. Meselâ o da bana sorabilirdi, ‘Abi, siz o
dönemde Genel Yayın Yönetmeniydiniz’ diye… ‘Siz, işin aslını biliyorsunuz,
neydi?’ diye sormadı. Şimdi, yukarıdan aşağıya bir yalan hattı var. Yani o
kadar rahat y… (Cümlesini yarım bırakıyor. Muhtemelen ‘o kadar rahat yalan
söyleniyor ki diyecekti - RM) Yahu, Fehmi Bey, yıllarca bu gazeteye başyazarlık
etmiş. Tanıyorsunuz kendisini. Niye daha önce size böyle ‘Abi abi’ diye sarıp
sarmaladığınız bir insanın aleyhinde bu kadar fütursuzca, hem de yukarıdan
aşağıya bir yalan indiriyorsunuz?! İşte ben onu bildiğim için, bu yalanları çok
rahat yapıya yayabildiklerini bildiğim için ve bunu yapan ilahiyatçı
arkadaşları ve herkese vaaz u nasihat eden insanları bildiğim için, ben şimdi
kendimle ilgili bu yalanlara şaşırmıyorum; çünkü şahit olduğum bir olay. ”
Tabana her şeyin
manevî direktiflerle yapıldığı söyleniyor
Cemaat içerisindeki “Paralel Yapı”da, “Biz yanlış yapmayız”
şeklinde bir inanç olduğunu belirten Gülerce, bu yapının, ‘Fehmi Koru
ayrılmışsa, bu kesinlikle bizim yüzümüzden olmamıştır. Fehmi Koru yanlış
yapmıştır. Hüseyin Bey (Gülerce) şimdi böyle bir tavır sergiliyorsa, e bizde
yanlış olmadığına göre, hata, kusur olmadığına göre, sütten çıkmış ak kaşık olduğuna
göre bu ‘Paralel Yapı’, Hizmet demiyorum bakınız, dolayısıyla tabana, o ‘Hizmet’
dediğim insanlara bunu aktarırken, ‘Biliyorsunuz ki biz, yanlış yapmıyoruz.
Kendiliğimizden bir şey yapmıyoruz; manevî plandaki direktiflerle yapıyoruz.
Dolayısıyla burada yanlış yapan Fehmi Koru’dur, Hüseyin Gülerce’dir, falandır,
filandır’ (diyorlar).” şeklinde konuştu.
Cemaat içerisinde “güç zehirlenmesi”ne kapılmış yaklaşık bin
kişilik bir grup (Paralel Yapı) olduğunu ifade eden Gülerce, bu meseleyi (AK
Parti-Cemaat çatışmasını) anlamaya çalışan Cemaat tabanındaki insanlara şöyle
seslendi:
Gülen’in en
yakınındaki 10 kişiden 7’si bile döndürülen fırıldaktan habersiz
“Bu Paralel Yapı’yı ‘Hizmet’ olarak görmeyin. Bunlar, bir
düğmeye basılmışçasına, 7 Şubat 2012’den itibaren, Gezi olaylarında, 30 Mart yerel
seçimleri öncesinde ve Cumhurbaşkanı seçiminde hiç Hizmet’le bağdaşmayacak,
Hizmet’in ilkeleriyle, üslûbuyla bağdaşmayacak işler yapıyorlar. Hatta beni
dinlerlerse o arkadaşlar, bu Hizmet’in ilkleri var, ilkleri. Yani 1965’lerde,
67’lerde yola çıkmışlar. Şu anda Sayın Gülen’in en yakınında olan kişilerden
bahsediyorum bakınız; isim vermeyeceğim ama Sayın Gülen’den sonraki ilk 10
kişiyi sayın deseniz, onların içindeki en az 7 kişiden bahsediyorum. Çünkü o 10
kişi içinden 2-3 kişi, Paralel Yapı’nın önemli kişileri ve ne yaptıklarını gayet
iyi biliyorlar; ama o ilk 10 kişinin içindeki 7 kişi, ‘Paralel Yapı’ diye
yargıda, Emniyet’te, bürokraside, medyada ne çevrildiğini, ne fırıldak
döndüğünü , ben inanarak söylüyorum, hâlâ bil-mi-yor-lar… Onlar bile
bilmiyorlar, kolejdeki müdür nereden bilecek, dersanedeki öğretmen nereden
bilecek, mütevelli… (üyeleri nereden bilecek?)”
Telefon dinlemeleri
“Dinlemelerle ilgili, kim dinleniyor, listeyi kim veriyor,
kime veriyor, nasıl veriyor, o talimatlar nasıl yerine getiriliyor, bu
dinlemeleri yapanların arasındaki hısım akrabalık bağları nedir, neden bunların
hiçbirisi fire vermiyor, neden ketum davranıyorlar? Bu yapıdan hiçbirisi haberdar
değiller.”
Cemaat, Hürriyet’in santralinin dinlenmesine neden sessiz kaldı?
Hürriyet gazetesinin santrali üzerinden gazetenin özellikle mali işleriyle ilgili kişilerin tamamının dinlendiğinin ortaya çıktığını, buna dair haberin de Hürriyet’te “VIP dinleme” başlığıyla yayınlandığını hatırlatan Gülerce, Doğan Grubu ile dayanışma hâlindeki Cemaat’in bu dinleme haberi karşısında sessiz kalmış olmasının dikkat çekici olduğunu ifade etti. Gülerce, “Yani en azından sahip çıkmaları lâzım değil mi Cemaat medyasının? Şunu demeleri gerekmez mi: ‘Arkadaşlar, bir dakika yaa! Kim bunlar yaa? Paralel ya da değil ama bir gazetenin santralinden bu dinlemeleri yapanlar, babamızın oğlu olsa ortaya çıkarılmalıdır. Yargı, bu işe titizlikle el koymalıdır.’ Böyle bir laf duydunuz mu? Hayır” diye konuştu.
Türkiye genelinde yüz binlerce kişinin dinlendiğini ancak dinlenen kişiler arasında kendisinden başka Cemaat’e yakın kimsenin bulunmadığına işaret eden Gülerce, kendisinin telefonlarının 20 yıl boyunca dinlendiğini söyledi. Gülerce, “Sen nereden biliyorsun, derseniz, o kadar ileri gitmem (açıklamam)” dedi.
Telefon dinlemeleri
Hüseyin Gülerce, 45 yıldır Fethullah Gülen’in yanında olup
da, meselâ gizli telefon dinlemelerinden haberdar olmayanlar olduğunu
belirterek, şöyle konuştu:
Cemaat, Hürriyet’in santralinin dinlenmesine neden sessiz kaldı?
Hürriyet gazetesinin santrali üzerinden gazetenin özellikle mali işleriyle ilgili kişilerin tamamının dinlendiğinin ortaya çıktığını, buna dair haberin de Hürriyet’te “VIP dinleme” başlığıyla yayınlandığını hatırlatan Gülerce, Doğan Grubu ile dayanışma hâlindeki Cemaat’in bu dinleme haberi karşısında sessiz kalmış olmasının dikkat çekici olduğunu ifade etti. Gülerce, “Yani en azından sahip çıkmaları lâzım değil mi Cemaat medyasının? Şunu demeleri gerekmez mi: ‘Arkadaşlar, bir dakika yaa! Kim bunlar yaa? Paralel ya da değil ama bir gazetenin santralinden bu dinlemeleri yapanlar, babamızın oğlu olsa ortaya çıkarılmalıdır. Yargı, bu işe titizlikle el koymalıdır.’ Böyle bir laf duydunuz mu? Hayır” diye konuştu.
Türkiye genelinde yüz binlerce kişinin dinlendiğini ancak dinlenen kişiler arasında kendisinden başka Cemaat’e yakın kimsenin bulunmadığına işaret eden Gülerce, kendisinin telefonlarının 20 yıl boyunca dinlendiğini söyledi. Gülerce, “Sen nereden biliyorsun, derseniz, o kadar ileri gitmem (açıklamam)” dedi.
Paralel Yapı’nın, Cemaat tabanını kendisine kalkan olarak
kullandığını ifade eden Gülerce, Cemaat medyasının da her gün Cemaat
mensuplarının beyinlerine beton dökercesine yaptığı yayınlarla, bu durumun
devam etmesini sağladığını ifade etti.
Gülerce, “Belki ağır bir ifade olacak ama Titanik filminin
en etkileyici sahnelerinden bir tanesi, gemi sulara gömülürken, orkestranın
çalmaya devam etmesidir. İnsanlara bir umut zehiri veriliyor şu anda; ‘Bir şey
olmayacak göreceksiniz.Hepsi ters dönecek. Çok yakında çok güzel şeyler olacak’…
Bu, yalan. Neden yalan? Çünkü bunu 30 Mart seçimlerinden önce de söylediler. ‘(AK
Parti’nin oy oranı) % 23’e düşecek, kaçacak Erdoğan. Özel bir uçak hazırlandı.’
Şöyle, böyle… Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ilk turda seçilmemesi için Güneydoğu’da
hep Selahattin Demirtaş’a oy verilmesi için çalıştılar. Nitekim Sayın Ekrem
Dumanlı, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda ne dedi? ’30 Mart yerel
seçimlerinde Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da BDP adayları desteklendi’ dedi.
Sonra da buna çok eleştiri gelince, röportajdan birkaç gün sonra açıklama
yaptı, ‘Yaa bu onların bireysel olarak verdiği oylardır’ dedi ama Hizmet
bünyesindeki insanlar çok iyi bilirler; bilhassa Doğu ve Güneydoğu’daki
insanlar bilirler ki, bireysel oy verme diye bir şey yoktur. Yukarıdan bir şey (talimat)
gelir ve ona göre oy kullanılır. Orada tartma, ölçme, analiz yapma… (olmaz).” diye konuştu.
“CHP ise şöyle düşünüyor: ‘AK Parti, Cemaat ne istediyse
verdi. Bu iyiliklere rağmen AK Parti’ye sırtını dönenler, onu düşman ilân
edenler, CHP’ye yar olur mu?’ Halbuki CHP (Cemaat’e) hiçbir şey vermedi daha.
Yani AK Parti’ye kalleşlik yapanlar, ‘vefasızlık’ demiyorum, ilk defa bu
kelimeyi kullanıyorum, kalleşlik yapanlar… Neden? Yaa Ankara’da Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek’ten biliyorum. Yani Hizmet’e yaptığı iyilikleri kimse yapmamıştır.
Bunu da bana Sayın Gülen söyledi Amerika’da. ‘Sizin eski arkadaşlarınızdan bizi
en çok seven ve bizi en çok destekleyen Melih Bey’ dedi. O melih Beyin
aleyhinde yalanlar uydurup, kapı kapı (dolaşarak) Mansur Yavaş’a oy istediler.
Bu, vefasızlıktan öte bir şeydir. Şimdi ‘Melih Beye bunu yapanlar, CHP’ye ne
yapmaz?’ diye CHP’liler bunu mutlaka düşündüler ve ne oldu biliyor musunuz?
Asıl söylemek istediğime geliyorum; bu son ‘Medyaya darbe / demokrasiye darbe’
(dedikleri) 14 Aralık operasyonundan sonra, yine Cemaat’in maalesef
öğretmenlerini, ki öğretmenlik mesleğine en büyük darbedir, adliye önlerine
götürdüler. Mütevelliler, adliye önlerine götürüldüler. CHP’liler bu
gösterilere hiç destek olmadılar. (Sadece CHP’li vekil Mahmut Tanıl) sembolik.
CHP’nin il teşkilatlarından, ilçe teşkilatlarından kimse gelmiyor. Kimse
gelmedi. Bu, aslında bir mesaj. Bakınız, şu yargılamalar başladı ya, bundan
sonra CHP’nin ve MHP’nin tavrı değişecektir. Çünkü eğer bu iddialar doğruysa,
dinlemeler… Meselâ hâlâ çözülemeyen iki kaset meselesi var. Baykal’ın kasediyle
MHP milletvekillerinin kasetleri… Ben, yine de Allah korusun diyorum, çünkü Hizmet
tabanında insanların dünyaları yıkılır, bununla bir ilgi varsa, ne olur
tabandaki insanlar? En önemlisi, şimdi iddianameye dönüşmek üzere olan bir olay
var Ankara’da; 2010’daki KPS sorularının çalınmış olması olayı. Bakınız, 350
kişi, 120 sorunun 120’sini de yapmış. Bunların 250 tanesinin 150’si, şu andaki
tespitlere göre dershane öğretmeni, 100 tanesi de camiada (Cemaat’te) okul
öğretmeni. İddia bu. Bunun doğrulanması hâlinde bu toplum, kul hakkından dolayı
ayağa kalkar mı, kalkmaz mı? Peki bu iddialar doğru çıkarsa, ciddi iddialar,
çünkü soru kitapçığında o 120 sorunun 120’sini de yapan kişilerin soru
kitapçıklarında matematik soruları full yapılmış fakat hiç karalama yok.
(Problemleri çözmek için kâğıt üzerinde hiç işlem yapılmamış) Düşünebiliyor
musunuz, metematikten işlem yapmadan doğruyu buluyorsunuz. Birinde değil,
ikisinde değil. Yaav bu Türkçe sorusu değil ki. Tarih sorusu da değil, coğrafya
sorusu da değil. Matematikten hiçbir işlem yapmadan doğruyu bulma, matematik dâhileri
için bile çok zor. Artı, bazıları işlem yapmış, onun da soruyla ilgisi yok.
İddialar bunlar. Şimdi bu, mahkemeye intikal ettiğinde, o insanlar bir yerlerde
memuriyetlere girmişler en yüksek puanı alıp en kritik memuriyetlere girebilmek
için. Ve bunu, o makamlara düşmanlar gelmesin diye inanarak yapmışlar. Kul
hakkı hiç hatırlarına gelmemiş. Hatırlarına gelip bu soruları almayanlar da
var. ‘Kul hakkına girer, ben almıyorum’ demiş. Bu olaylar, ya kanıtlanırsa?
Şimdi ben, Hizmet’in tabanındaki o arkadaşlara sesleniyorum. Ya bu dinlemeleri
bu insanlar yapmışsa? Çünkü şu anda kuvvetli bir suç şüphesi var. Başka
kimsenin de işaret edildiği yok. ‘Bizden değil, bunları tanımıyoruz’
diyorlardı, şimdi adliyenin önünde bir sahiplenme var. Tutamıyorlar
kendilerini. Ya Hrant Dink cinayetiyle ilgili ihmal, (Ali Fuat Yılmazer) ve
onun da üzerinde bir kişi daha var… Şunu da söyleyeyim; yani böyle üst düzey
Emniyet yöneticiliği yapmış insanları, hiçbir kabahati yokken, ki Ali Fuat
Yılmazer, bu dinlemeleri kabul etti, bazıları için ne dedi? ‘Yaa iş
yoğunluğundan dolayı gözden kaçmış olabilir’ dedi. Cumhurbaşkanını, Başbakanı
neden dinliyorsunuz? Genelkurmay’ı neden dinliyorsunuz? Karakolları neden
dinliyorsunuz kardeşim? Tabandaki insanlara soruyorum bak; Bu dinlemeleri
tasvip ediyor musunuz? Etmeleri mümkün değil. Kimin ne haddine, Başbakanı,
Bakanları dinlemek? Ama şunu diyorlar: ‘Biz asla yapmamışızdır. Bizim
arkadaşlarımız, böyle bir şeyi yapmamıştır’. Ya yaptılarsa? Ya bir talimatla
yaptılarsa? Ya o talimat zinciri ortaya çıkarsa? Hiç olmazsa bir ünlem işareti
koyun. Ya yapmışlarsa? Çünkü başka işaret edilen bir yer yok. İnşallah
yapmamışlardır, bu kadar güzel bir harekete bir leke düşmez; ama Cumhurbaşkanı
her gün konuşuyor. Devletin Cumhurbaşkanı, yani insaf edilsin, sadece Cemaat’e
olan kini ve öfkesinden dolayı konuşabilir mi? Ki o da ayırıyor, ‘Paralel Yapı’
diyor, ‘Cemaat’ demiyor ki.”
“Yaa arkadaşlar, bu soruyu bir de ‘yurt dışındaki okul
yöneticilerini, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti aleyhine o ülkelerde lobi faaliyeti yaptıranlar için sorsanız ya!.. Şu
soruyu da sorsanız ya; ‘Bu okullar, Türkiye’nin okulları’. Öyle demiyor
muydunuz? ‘Cemaatin okulları değil, Türkiye’nin okulları’ demiyor muydunuz? Biz
öyle anlatmadık mı? Türkiye’nin Bakanları, Başbakanları, Cumhurbaşkanları, bu
okulları övmek için, sahiplenmek için mektuplar yazmadılar mı ülkelere? Her
gittiklerinde ziyaret etmediler mi? Türkçe Olimpiyatları’nda Bülent Arınç,
ağlaya ağlaya konuşmadı mı? Peki şimdi soru sorsanız, ‘Bu Türkiye’nin
okullarının yöneticileri ve oradaki Diyalog Merkezi’ndeki insanlar, resmen
gidip, o ülke yöneticilerini ziyaret ediyorlar ve Türkiye’de demokrasi
kalmadığını… (iddia ediyorlar). Şimdi sorsanız o arkadaşlara, ‘yani yurt
dışında Türkiye’yi temsil etmek, bizim insanımızı temsil etmek fonksiyonuyla
övdüğümüz bu okulların idarecileri, o Diyalog Merkezlerinin yöneticileri, niye
Türkiye’nin aleyhinde lobi faaliyeti yapıyorlar? Yaa bir de onlara sorun!..”
Cemaatin gemisi batıyor ama Paralel Yapı’nın orkestrası hâlâ çalmaya devam ediyor
Cemaat CHP’ye oy
verdi ama CHP Cemaat’in eylemlerini desteklemedi
Gülerce, 30 Mart seçimlerinde Cemaat’in % 70’inin CHP’ye oy
verdiğini belirterek, “(Hükümetin düşeceğine) o kadar inandırıldılar” dedi.
Ergenekon, Balyoz davaları döneminde CHP’yi askerî vesayetin bir parçası olarak
gösteren Cemaat’in, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin de çatı adayı olan
Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verdiğine işaret eden Gülerce, mantığına ve
muhakemesine güvendiği bazı arkadaşlarının bile bu durumu açıklamak için, “Daha
önce açılamadığımız, diyalog kuramadığımız bir kitle vardı, CHP kitlesi, bu çok
iyi bir fırsat oldu, biz bu kitleye de ulaşmış olduk” diyerek izah etmeye
çalıştıklarını söyledi. Bu tavrıyla Cemaat’in, Dimyat’a pirince giderken evdeki
darı ambarından da olduğu ifade eden Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü:
Hani okullar Cemaat’in
değil Türkiye’nin okullarıydı?
Cemaat tabanında, ‘Hükümet, yurt dışındaki okullarımızla
niye uğraşıyor?’ diye sorulduğunu da kaydeden Gülerce bu konuda da şunları
söyledi:
Cemaat'in dinleme faaliyetlerinden ABD ve İsrail nemalanmış olamaz mı?
Gülerce, Hizmet’i tanınmaz hâle getirenlerin, şimdi de o
okulları tanınmaz hâle getirdiklerini söyledi. Gülerce, konuşmasına şöyle devam etti:
“Buna rağmen o okullara devletin sahip çıkması ve oradaki
güzelliği, yanlış yapanları ayıklamak suretiyle devam ettirmesi taraftarıyım
ben. Ama arkadaşlara, tabandaki insanlara diyorum ki, yaa siz de soruyorsunuz ‘hırsızın
hiç mi kabahati yok?’ diye, bir de bunu bu Paralel Yapı’nın içindeki bin kişiye
sorsanıza! Niye dinlemişler bu kadar insanı? ‘Biz dinlemedik’ diyorlar; kim
dinlemiş? Bu dinlemelerle ilgili insanların hepsinin Camia ile bir bağlantısı
çıkıyor. KPS’de yolsuzluk yapanların bir bağlantısı çıkıyor. Ha, bunlar iddia;
ama ben diyorum ki, bunlar öyle hemen ‘Boş ver yaa, bu algı operasyonu
malzemesi’ diye geçip gidilecek iddialar değil. En azından, sizin de, bizim de,
herkesin de, ‘Arkadaş, bir dakika! Burada çok ciddi iddialar, belgeler olduğu
söyleniyor. Yargı, bunu ortaya çıkarsın. Eğer bu ülkenin Bakanını, Başbakanını,
Genelkurmay Başkanını, Cumhurbaşkanını dinleyenler varsa... (ortaya çıkarılsın
dememiz gerekmez mi?) Sen o Paralel Yapı’nın içindeki herkese kefil olamazsın
ki. O da var. Tanımadığın adama nasıl kefil oluyorsun? Ya o işten İsrail
nemalandıysa? Amerika nemalandıysa? İstifade ettiyse? Adam soktuysa?
CIA, MOSSAD, Cemaat’i kullanmış ve yönlendirmiş olamaz mı?
Şimdi ben daha ileri gitmem de, bakınız, Millî İstihbarat
Teşkilatı’nın bile Türkiye’de eleman bulundurmadığı gazete, bana göre yoktur?
Belli bir yeri işaret etmemek için söylüyorum. (Zaman gazetesi) Değilse Millî
İstihbarat Teşkilatı olmaz yani. Bütün dünyada, Amerika da gazetecilerden
istifade ediyor, işadamlarından istifade ediyor. E kardeşim, MOSSAD, CIA, Alman
istihbaratı (BND), bu yapının gücünü gördükten sonra, meselâ dinlemelerdeki
gücünü, kabiliyetini gördükten sonra, yargıdaki gücünü gördükten sonra, ne
biliyorsunuz, onlar da bunları dinlemiyorlar, aralarına sızmıyorlar,
yönlendirmiyorlar? Başka belgeler, bilgiler koyup, istedikleri yöne sevk
etmiyorlar? Emin misiniz bundan? Kefil misiniz bu insanlara? Çünkü Hizmet’in
içindeki insanlar da normal yurdum insanları. Ben bunu bir arkadaşa
söylediğimde çok hoşuna gitmiş. Normal yurdum insanı. Beklentileri var,
hırsları var, onların da dünyaya bakan yönleri var. Bir kişi, iki kişi de
çıkabilir. Meselâ birisi, bir dershanenin gelirini komşu bir ildeki çorap
atölyesi olan kardeşine aktarmış olabilir. Çıkar böyleleri. Başka yanlış yapan
da çıkar. Kendisini ‘Hocaefendi’ ilân edip, sarı, cüppe giyip camilerde
videosunu çektirip, o ildeki insanlara seyrettiren adamlar çıkabilir. Bunlar
hep çıktı da onun için böyle diyorum, ‘çıkabilir’ diye. Kimseye kefil
olamazsınız. İyi niyetle de yapmış olabilirsiniz; ama ipin ucunu kaçırırsanız,
birileri gelir, o işe müdahale eder ve sizden istifade eder. Hangi dünyada
yaşıyorsunuz yahu?!. Amerika, Almanya Başbakanı Merkel’i dinliyor yaa, çıktı
ortaya bu. Senin dinleme yaptığını, başkaları seni dinleyerek bulmuş olamaz mı?”
“Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bazı yöneticilerin, ‘sivil
toplum kuruluşu’ olmanın ötesinde, eğer, bugün gözaltına alınan, tutuklanan
insanlarla toplantıları olmuşsa, onlarla oturup kalkmışlarsa; yani vakfın temel
düsturları, ilkeleri dışında bir temasları varsa, ben bilmiyorum, ben hiç
yapmadım, hiç kimseyle, ama bugün öyle iddialar var. İşte ‘şuradaki yalıda,
işte Nazlı Ilıcak’la irtibatlı olan şu polislerle’… Şimdi böyle bir şey varsa,
ben arkadaşlarıma kondurmam, kondurmak da istemem. Gazetecilikle ilgili de
öyle; eğer siz, gazetecilik faaliyeti dışında, bazı üst düzey bürokratlarla,
Emniyet mensuplarıyla haberleşiyor, bilgi alış verişi yapıyorsa… (Sunucu araya
giriyor) Bakın, benim genel prensibim şu: Gazeteci, mesleği dışında bir işle
uğraşmamalı. Şimdi CIA, MOSSAD’ın istihdam ettiği ajanları var. Onlar ajan,
gazeteci kimliği kullanıyorlar. Yakalansalar, ben ona da bir şey demem. Neden
demem? Yaa bunu ülkeler yapıyorlar. Yani, ajanı gazeteci değil, ajanı
yerleştiriyor, diyelim, üniversiteyi bitirir bitirmez. Hatta bir komutan,
Türkiye’de, hatıralarında, üniversitelerden MİT’e nasıl adam devşirdiklerini
anlattı. ‘Daha öğrenciliklerinde ilgileniyorduk onlarla’ diyordu. Bu ayrı bir
şey, ama bir çekirdekten gazeteci, mesleği gazeteci bir insanın, mesleğinin
dışında, gazetecilik görüşmesi dışında, kendisiyle hiç alâkalı olmayan
konuları, Emniyet ve Yargı mensuplarıyla oturup konuşuyorsa, onu gazetecilik
olarak kimse savunamaz. Öyle yapanlar varsa, en iyi de kendileri bilirler.”
“Fuat Avni’nin bizimle ilgisi yok diyorlar, değil mi? Fuat
Avni’yi açıkladık. Fuat Avni, bir kişi değildir. Bir havuz. Amerika’dan açılmış
twitter hesapları bunlar. Bir havuzdur. Dinlemelerden ve hâlâ devlet
kademelerinde bulunan işte bu ‘Paralel Yapı elemanı’ dediğimiz kişilerden gelen
istihbaratlar, bir havuzda toplanıyor, süzgeçten geçiriliyor, okunuyor,
kelimelere dökülüyor, kontrol ediliyor ve sonra yayınlanıyor. Bir de bana
suikast yapılacağını da söyledi geçen hafta. Şimdi ben suç duyurusunda
bulundum, ne yaptı savcılar, bilmiyorum. Adam diyor ki, ‘Hüseyin Gülerce,
savcılara verdiği ifadede bir liste sundu onlara. Vatandaşlar ve esnaflar var.
O listeye göre her hafta bir operasyon yapılacak’ diyor. ’25 Aralık’ta başlıyor’
diyor; Allah’tan 25 Aralık geçti; yani o dediği çıkmadı; ama bundan sonra
yapılacak operasyonlar için beni hedef gösteriyor. Ben, hiçbir zaman, bir
insanın, bilmediğim, tanımadığım bir insanın, ‘suç işlemiştir, suça karışmıştır’
diye ismini vermem, veremem. Allah’tan korkmak lâzım. Bilmiyorum adamın ne
yaptığını. Nasıl diyeceğim ‘şunları, şunları, şunları tanıyorum, bunlar bu işin
içerisinde’ diye? Yani bilmediğim, hiç tanımadığım bir insan için ben böyle
söyleyemem. Böyle bir liste vermem zaten söz konusu değil. Bir de şu var: Fuat
Avni’nin kafası biraz bulanık şu anda, gardı düşmüş durumda. Yani ters yumruk
yemiş boksör gibi. Bakıyor ama net göremiyor. Yaav, bu savcılıklarda verilen
ifadeler, çok kısa süre sonra zaten sizin elinize geçiyor, Fuat Avni Beyler!..
Yani ben böyle bir liste versem, sizin bu listeden haberdar olmanız gerekir;
ama sen beni hedef gösteriyorsun. Şimdi öyle korkma falan diyorlar. Bir mümin,
Allah’tan başka kimseden korkmaz. Ölümden hiç korkmaz. Ölüm, geçici hayatın
sona ermesi, ebedî hayatın başlamasıdır.”
(Cemaat’e yönelik eleştirileri kast edilerek) kendisine “Seni
neyle korkuttular?” diye sorulduğunu da belirten Gülerce, “Allah’a şükür, benim
kasedim yok. Bak ne diyorum; benim bir kasedim yok. Dolayısıyla beni o ‘Paralel
Yapı’, hiçbir şekilde korkutamaz. Yamuk bir işim yok. Ben, 1995’ten beri, 20
senedir sadece gazeteden ve Samanyolu televizyonundan aldığım bir ücretle
geçinen (geçinmiş) bir kişiyim, başka bir gelirim yok. Bir de şimdi emekli
olduğumdan beri emekli maaşım var. Yani beni tutturacakları bir ticarî işim de
yok benim. Bir yanlışım yok. Yani benim önüme bir şey koyamazlar. Dolayısıyla,
korkma, ancak kasedi olanların korkusu olabilir, yamuğu olanların korkusu
olabilir. Çok şükür Allah’a, öyle bir şey yok” diye konuştu.
“Adım gibi biliyorum, Sayın Haşim Kılıç, geçmiş dönemdeki HSYK
üyelerinin 13 tanesinin bu ‘Paralel Yapı’nın elemanı olduğun da kesin
biliyordu. Kesin. Bak, adım gibi biliyorum. Biliyordu. Keşke, o dönemde bunu
söyleseydi. Şimdi ben yine o liberal-demokrat arkadaşlara sesleniyorum; ne olur
bu Sayın Hanefi Avcı meselesinde, Yargıtay’daki 9. Daire’deki bu insanların, ‘Paralel
Yapı’ elemanı olabileceğine dair endişelerinizi, hak namına, demokrasi namına
söyleyin. Siz bunu söylemediğiniz müddetçe, sizin yazarlığınız, sizin
akademisyenliğiniz, bu ülkede ciddiye alınmayacaktır. Size kimse kulak
kabartmaz. Çünkü siz, çifte standart uyguluyorsunuz. Bunu nasıl görmezden
gelebilirsiniz? Yargıtay’a yeni üyeler geldi. Bu daireler yeniden oluşuyor. 9.
Daire’nin içinde ‘Paralel Yapı’nın bir hakimiyeti varsa, kim olduğu görülüyor,
ima ediliyor, ünlem işareti konuluyor Adalet Bakanı tarafından. Tam bu
yapılanma, yeni üyelerden istifadeyle kurulacakken, yangından mal kaçırır gibi
siz, son dakikada bu kararı niye veriyorsunuz? Sizin eğer vicdanlarınız adil
olsaydı, ‘Yaa yeni arkadaşlar geliyorlar. Biz, zaten bu konuda zan altındayız’.
Hanefi Avcı, itiraz etti bu heyete. ‘Biz, zan altındayız. Adaletin tecelli
etmesi bakımından yeni gelen arkadaşlara bırakalım bunu’ niye demediniz? Ama
çok kişinin işaret ettiği gibi bu, ‘Paralel Yapı’nın güç gösterisidir: ‘Biz
burdayız! Biz ayaktayız!’. Çünkü sürekli olarak ‘direnin’ deniyor, bakınız. ‘Direnin’
deniyor, ‘Diz çökmeyin’ deniyor. (Gülen’in vaazlarını kast ediyor-RM) Kime
deniyor bu? Tabandaki insan kime diz çökecek? Onun hükümetle bir alıp
veremediği yok ki, Hizmet’in % 99,99’unun. ‘Diz çökmeyin’ denilen, işte bu
insanlar. ‘Pes etmeyin’ denilen, bu insanlar. Ben, rica ediyorum; niye
devletin, hükümetin karşısına bu bürokrasideki, Emniyet’teki, Yargı’daki
insanlar dikiliyor? Dikilmek isteniyor? Bu kavga nereden çıktı? Bu savaş niyeti
neden çıktı? Bunu kendi başınıza mı yapıyorsunuz? Bu cesareti nereden
alıyorsunuz? Bu cesareti nereden buluyorsunuz? Kendi ülkenizin hükümetine,
Cumhurbaşkanına hakaret etme, savaş dili kullanma, direnme çağrısı yapma… Allah
aşkına, sizde hiç görmediğimiz daha önce, bilmediğimiz bir özellik, vasıf. Bu
karakter değişikliğinin sebebi nedir? Neden değiştiniz?”
30 Mart yerel seçimleri ile Cumhurbaşkanı seçimi
sonuçlarının, Paralel Yapı’nın Türkiye’de bir gücünün olmadığını gösterdiğini ifade
eden Gülerce, “Onun için de bakın, daha çok Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri ve yurt dışındaki güç merkezlerine bir yönelme var. Gözler oraya
çevrildi. Onlardan medet umuluyor. Onlar, ‘imdat’ çağrısıyla davet ediliyor.
Onlara S.O.S veriliyor; ‘Zor durumdayız, nerdesiniz?’ deniliyor. Ben de diyorum
ki, demokrasilerde, insanların yönetiminde, Türkiye ölçeğinde söyleyeyim, bu
millete yaslanan kazanır. Başka yerlere yaslananlar, kaybederler” diye konuştu.
Ajanlar gazetecilik
yapabilir ama gazeteciler ajanlık yapamaz
Konuşmasının devamında, Fethullah Gülen’in Onursal
Başkanlığını yürüttüğü “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın faaliyetlerinden de
bahseden Gülerce, gazetecilik konusundaki prensiplerini de ifade ederek,
meslekî ilişkilerin dışına çıkan yöneticileri ve gazetecileri de eleştirdi.
Gülerce, şöyle konuştu:
Fuat Avni, ters
yumruk yemiş boksör gibi; bakıyor ama net göremiyor
Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın, Türkiye
ve dünyada bazı kişi ve kurumlara, “Medya özgürlüğü ve hür teşebbüs tehdit
altında” temalı birer mektup yazdığını hatırlatan Gülerce, bu mektupta
kullanılan “Sosyal medyada, önceki birçok iddiası gerçek çıkmış kaynaklara
göre..” ifadesinin dikkatini çektiğini söyledi. Gülerce, Ekrem Dumanlı’nın
mektubunu değerlendirmeden önce, Fuat Avni hakkındaki kanaatini tekrarladı.
Gülerce, şunları söyledi:
Kasedim yok ki korkum
olsun
Hanefi Avcı’ya kumpas
kuruldu
Hüseyin Gülerce, konuşmasında, Hanefi Avcı’ya verilen hapis
cezasının Yargıtay tarafından onanmasını da değerlendirdi.
Hanefi Avcı’ya bir kumpas kurulduğuna inandığını dile
getiren Gülerce, “Yani bir kitap yazdı, o kitap Cemaat’i rahatsız etti. Daha
doğrusu, Cemaat’ten ziyade o ‘Paralel Yapı’ dediğimiz en fazla bin kişilik
yapıyı rahatsız etti ve çok mahir oldukları şimdi anlaşılıyor, bir uzmanlık
alanına dönüştü bu kumpas becerileri bunların” dedi.
Hanefi Avcı’nın, “Yasa dışı Devrimci Karargâh terör örgütüne
ve mensuplarına yardım etmek” ve “Ruhsatsız, vahim nitelikte tam otomatik ve
yarı otomatik silah taşımak” suçunu işlediği gerekçesiyle mahkûm edildiğini
hatırlatan Gülerce, kimsenin bu iddialar inanamayacağını söyledi. Gülerce, hukukçu
gazeteci Taha Akyol’un da bu iki iddiayı da hukuken zayıf bulduğunu, Avcı’nın
sol örgütlerle mücadele etmiş bir emniyet görevlisi olduğunu belirttiğini
kaydetti. Taha Akyol’un yazısının eksik olduğunu da ifade eden Gülerce, sözlerine
şöyle devam etti:
Cemaat yargıyı ele
geçirince bu yargıya müdahale olmuyor mu?
“Bu kararın yanlış olduğunu söyledikten sonra, Yargıtay 9.
Ceza Dairesi’nin, Paralel Yapı ile ilişkisi olacağını, hiç olmazsa ima etmeniz
gerekir. Bakınız, liberal, ama milliyetçi ama sol liberal arkadaşlarda, 14
Aralık operasyonundan sonra işte ‘darbeye hayır, medyanın bağımsızlığına sahip
çıkın’ diye bir bildiri de yayınladılar, değil mi? Ben, orada imzası bulunan
insanlardan, isterdim ki, Hanefi Avcı meselesinde de bir sözleri olsun. Beni rahatsız
eden şey budur bakınız. ‘Hükümet yargıya müdahale ediyor’. Ben, orada da bunu
yargıya müdahale gibi doğrudan doğruya anlamıyorum. Neden anlamıyorum? Şimdi
gene bu arkadaşlar, geçmiş dönemde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK)
ele geçirilmesini bu Paralel Yapı tarafından, hiç konuşmuyorlar. Yaa arkadaş,
bu yapının dağıtılması için elbette ki hükümet bir şey yapacak. “Yargıda Birlik
Platformu” oluşturacak. Düşününüz bakın, 15 bin hakim ve savcı, son seçimde oy
kullandı. 5 bine yakını, ‘Paralel Yapı’ denilen kişiler tarafından hazırlanmış
listeye oy verdi. Yani üçte biri şu anda bu yargı bünyesi içerisinde ‘Paralel
Yapı’nın etkilediği, 20 seneden beri, çocukluklarından beri, lise
talebeliğinden beri ilgilendiği, bir şekilde etkilediği ve bunların içerisinde
de gözü kara, yukarıdan gelenleri talimat kabul edip uygulayan insanlar var.
Şimdi, böyle bir yapıyla yargıyı ‘Paralel Yapı’ ele geçirince bu rahatsızlık
vermiyor, hükümetin bu yapıyı tesirsiz kılmak için yargıda yaptığı şey, ‘siyasetin
yargıya müdahalesi’ oluyor. Bunu eleştir, tamam; e buna hiçbir şey
demiyorsun!.. Hanefi Avcı meselesini, bu imzası olan insanların hiçbiri
görmedi. Halbuki görmeleri gerekirdi. Neden görmeleri gerekirdi? Yine bu
arkadaşların sahip çıktığı ve hakikaten AK Parti’nin kapatılması davasında
diğer hukuk dışı Anayasa Mahkemesi’nin vasıta edilmek istendiği meselelerde dik
duran, gerçekten dik duran, hâlen Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Sayın Haşim
Kılıç’ın sözleri var.”
Haşim Kılıç, 13 HSYK
üyesinin Paralel Yapı’nın elemanı olduğunu biliyordu
Haşim Kılıç’ın, Antalya’da düzenlenen 2 günlük ‘Ulusal
Koruma Mekanizması Olarak Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Konferansı”na katıldığını
ve orada bazı gazetecilere açıklamalarda bulunduğunu kaydeden Gülerce, Kılıç’ın
sözlerini, Radikal.com.tr yazarı Murat Yetkin’in 28 Kasım tarihli yazsından, “Bu
çok önemli bir şey” diyerek şöyle nakletti:
“Birkaç gazeteci arkadaş, Kılıç’a sordu; ‘Yargıdaki görünümü
nasıl değerlendiriyorsunuz?’ ‘Yargıda belli bir gerilim var’ dedi. ‘Ama bu,
öteden beri var’. Sonra, aramızdaki soru cevap faslı şöyle cereyan etti:
“-Gerilimin kaynağı ne?
- Gerilimin kaynağı, yargıyı ele geçirme çabası. Biri
hakimiyetini sürdürmek, diğeri de onun etkisini kırmak istiyor. İki taraftan
biri, yargıyı ele geçirmek istiyor.
-Gerilimin tarafları kim?
-Biri hükümet, diğeri de Yargıtay’daki hakim grup.
-Sizce de Yargıtay’da hükümetin ‘paralel’ dediği Gülenciler
mi hakim?
-Birlikte davranan böyle bir grubun olduğu anlaşılıyor.”
Gülerce, bu kısmı okuduktan sonra, şu değerlendirmede
bulundu:
Cemaat AB’den, ABD’den yardım istiyor ama millete yaslanan
kazanır
Kumpası kabul etmek,
askerî vesayeti inkâr etmeyi gerektirmez
Hüseyin Gülerce, Hürriyet gazetesinin santralinin dinlenmesi
konusunda Hürriyet’in konunun üzerine gitmesi gerekirken sessiz kalmasını
sebebini de sordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder