Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Aslı Niyazioğlu, “16. yüzyılda edebî, dinî, siyasî,
sosyal tartışmaların yapıldığı mekânları tesbit edip, bu merkezleri İstanbul haritası
üzerine yerleştirmek” şeklinde özetlenebilecek bir çalışma yürütüyor. Bir anlamda, 16. yüzyılda İstanbul’un kültür
merkezlerini tesbit etmeye çalışıyor.
Niyazioğlu, çalışmasının muhtevasını ve hedefini şöyle
özetliyor: “Evler, tekkeler, medreseler, bahçeler, kahvehaneler… Şu anda
üzerinde çalıştığım proje, asistanım öğrencilerle bu hikâyelerin geçtiği
biyografileri tarayıp, İstanbul’da hangi bahçede ne tartışılıyordu, hangi evde
ne tür toplantılar düzenleniyordu? Bunları belirleyip bir İstanbul haritasına
yerleştirmek. Böylece İstanbul’un sosyal ve entelektüel hayatının bir
haritasını çıkartacağız, 16. yüzyılda.”
Yrd. Doç. Dr. Aslı Niyazioğlu, 16. yüzyılda bir medrese
öğrencisinin İstanbul’da hangi mekânlarda vakit geçiriyor olabileceğine dair,
verilere dayanarak şu tahminde bulunuyor:
Yrd. Doç. Dr. Aslı Niyazioğlu |
“Bir medrese öğrencisi düşünelim; okulu bitirince kadı veya
müderris olmak istiyor. Tabii ilgili bir öğrenciyse, ilim sohbetlerine
katılacaktır, okuldaki derslerinin yanında; ama ben başka ilgilerinden de bahsetmek
istiyorum bu öğrencinin: Büyük ihtimalle edebiyatla ilgilenecektir. Edebiyat
toplantılarına katılacaktır. Özellikle vezirlerin saraylarında toplantılar
düzenleniyor, Osmanlı’nın yönetici kısmı… Meselâ meşhur İbrahim Paşa’nın
sarayı, bu konuda çok önemli. Biliyorsunuz, Sultanahmet’te. Oraya gitmeye
çalışacaktır. Burada hem şiir söyleyecek, hem şiir dinleyecektir, hem de
mesleği için çok önemli olan ilişkiler ağını sağlayacaktır. Bahçeler de tabi
çok önemli. Mevsim uygun olunca bahçelerde toplanılıyor. Beşiktaş ve Kabataş’taki
bahçeler meşhur. Sirkeci Bahşî’nin bir bahçesi var, bir Defterdar Karabâlîzade
bahçesi meşhur. Defterdar İskender Çelebi’nin… Buralara gitmeye çalışacaktır,
diye düşünüyorum. Başka bir toplantı yeri dükkânlar. Meselâ Zatî adlı meşhur
bir şair var; Beyazıt’ta falcı dükkânı var. Genç şairlerin uğrak yeri. Beyazıt
deyince, Beyazıt’tan hemen Tahtakale’ye inebilir. Tahtakale’de belki bir
kahvehaneye girecek. Kahve, 16. yüzyılda yepyeni, İstanbul için. İlk
kahvehaneler, Tahtakale’de açılıyor. Tabii tavla, satranç, şarkı… Ama bunların
yanında kitap da okuyorlar yüksek sesle, tartışıyorlar. Siyasî örgütlenme
yerlerinden biri, kahvehane. Meselâ işsiz kadılar, yüzyılın sonunda
kahvehanelerde toplanıp isyan çıkarıyorlar. Bir yüzyıl sonra Yeniçeri isyanları
için önemli bir yer. Belki bu siyasî tartışmalara katılacak bu öğrenci. Bir de
tasavvuf bilgisini söyleyeyim, son olarak; büyük ihtimalle tasavvufla
ilgilenecektir. İstanbul, çeşit çeşit tekke, din için önemli bir şehir. Bunlar,
eğitim merkezi. Yani tasavvufî eğitimin yanında dil eğitimi; Farsça eğitimi.
Mesnevî’yi birlikte okumak. Tabii bu dönem, tartışmalar dönemi. Herkes çok
sıcak bakmıyor tasavvufa. Meselâ bazı ulemâ, gayet eleştirel yaklaşıyor.
Tartışmalar içine katılacaktır belki. Yani çok çeşit çeşit entelektüel alan var
İstanbul’da eğer 16. yüzyılda öğrenci olsaydık, katılabileceğimiz. Evler,
tekkeler, medreseler, bahçeler, kahvehaneler… Şu anda üzerinde çalıştığım
proje, asistanım öğrencilerle bu hikâyelerin geçtiği biyografileri tarayıp,
İstanbul’da hangi bahçede ne tartışıyordu, hangi evde ne tür toplantılar
düzenleniyordu? Bunları belirleyip bir İstanbul haritasına yerleştirmek.
Böylece İstanbul’un sosyal ve entelektüel hayatının bir haritasını çıkartacağız,
16. yüzyılda.”
(Sürur Öztürk - Radyo Muhabir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder