Sayfalar

6 Şubat 2015 Cuma

Konut krizi kapıda mı?

Konut fiyatlarındaki aşırı artış, neyin habercisi?
Onur Işık

Uzun bir süredir mortgage-konut kredisi geri ödemelerindeki artışları takip etmekteyim. Bu geri dönüşlerde ciddi sorunlar oluşuyor. 2014’ün ilk 3 ayında ödenmeyen tüketici kredisi miktarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 54 oranında arttı. Takipteki (bankalar tarafından ödeme sorunu çeken tüketicilere konulan şerh) konut kredisinde artış, yüzde 7 oldu. Son 3 yılda ödenmeyen konut kredisi ise 1.2 milyar Lira’ya ulaştı.

Konut krizi kapıda mı?

AVM tartışmasıyla Gezi Parkı olayları, hükümete darbe teşebbüsüne dönüşmüştü. Darbe teşebbüsleri, sıradan olaylar değildir ve kendiliğinden gelişmezler. Temel bir sorun üzerinden hareket ederek toplumda ya bir ayrışma noktası oluşturulur veya var olan bir sorun büyütülür.

Türkiye, ekonomik olarak son yıllarda önemli aşama kaydetti. Her ekonomik büyüme aynı zamanda çeşitli riskleri de barındırır. Öncelikle yatırım olmadan büyüme olmaz. Yatırım olması için ya mevcut sermayenizi kullanırsınız veya borç çekersiniz. Bir üçüncü yol yoktur. Böylelikle yatırım için sermayeniz olmuş olur; ancak borç çektiğiniz için gider kalemleriniz de yükselir. Neticede hacim olarak büyüseniz bile, gelir gider arasındaki fark da artacağından, borcunuz büyür. Bugünkü ekonomide borcun büyümesi değil çevrilebilir olması esastır ve mevcut koşullarda bu gerçekleşebilmektedir.

Bu durum aynı zamanda kırılganlığı da ifade eder; çünkü ekonominiz, içsel olmayan egzojen, yani dışsal kaynaklardan beslenen, üretim sonucu kazandırılan bir ekonomi değilse, büyümeniz de borç artışını doğru oranda tetikler. Bugün Türkiye’de bu tetikleme, konut piyasalarında oluşmaktadır ve bu durum, üzerinde durulmayacak bir konu değildir. Krizler, tıpkı biz fark etmeden geçirdiğimiz hastalıklar gibidir. Belli bir oluşum süreci vardır. Bazen biz bu süreci fark etmeden vücudumuz, organlarıyla hastalıkları bertaraf eder.

Ekonomik krizler de böyledir. Fark edilmeden yaklaşır, öncül eylemler ve tedbirlerle önü alınabilir; ancak krizler, belirli kırılgan noktaları oluştuğunda halk tarafından fark edilebilir.

Ülkemizde konut piyasalarındaki “karşılıksız” fiyat artışları, kişi başı gelir ile doğru orantılı ama misliyle artmaktadır. Misal; bir vatandaş, bundan 10 sene önceki emekli ikramiyesiyle bir ev alabiliyorken bugün alamamaktadır. Bununla birlikte konut fiyatlarında aşırı bir değerlenme söz konusudur.

Uzun bir süredir mortgage-konut kredisi geri ödemelerindeki artışları takip etmekteyim. Bu geri dönüşlerde ciddi sorunlar oluşuyor. 2014’ün ilk 3 ayında ödenmeyen tüketici kredisi miktarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 54 oranında arttı. Takipteki (bankalar tarafından ödeme sorunu çeken tüketicilere konulan şerh) konut kredisinde artış, yüzde 7 oldu. Son 3 yılda ödenmeyen konut kredisi ise 1.2 milyar Lira’ya ulaştı.

Bütün bu sayıların ifade ettiği risk, görmezden gelinemez.

Bu duruma, İngiliz gazetesi Financial Times da dikkat çekti; bir anlamda yol gösterdi. John Hopkins Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden Alessandro Rebucci tarafından kaleme alınan yazıda, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı yükselen piyasa ülkelerinde konut pazarının, son yıllarda gelirden çok daha fazla büyüdüğüne dikkat çekildi. ABD’nin faiz oranlarını yükseltmek üzere olduğunu ve uluslar arası sermayenin daha yüksek ve güvenli gelir için yeniden merkeze döneceğini vurgulayan yazar, bunun küresel ekonominin dış sınırlarına yakın ülkelerin konut pazarında “depreme” sebep olacağını öne sürdü.

Bu ikaz, yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı dikkate alınmalı. Çözüm olarak kredi talebini azaltmak, bunun için de tüketicileri tasarrufa yöneltmek durumundayız. Kültürümüzde ev sahibi olmak için ailede herkes bir araya gelir. İmkânı olmayana destek olunur. Tasarruf etmek de önemlidir. Ancak küreselleşme ve ekonomik koşullar, bizi kendi yaşam kültürümüzden uzaklaştırıp, borç-faiz sarmalına götürdü. Çözümü kendi değerlerimize yabancı kalarak bulamayız.

Hiç yorum yok: