Sayfalar

16 Aralık 2014 Salı

Okan: Gözaltı operasyonunu ellerine yüzlerine bulaştırıp, Cemaat’e şov yapma fırsatı verdiler

Avukat Fidel Okan
“A Haber” televizyonunda yayınlanan “% 100 Siyaset” programının daimî konukları arasında yer alan ve ‘Paralel Yapı ile mücadele’ye önemli katkılar sağlayan Avukat Fidel Okan, 14 Aralık gözaltı operasyonunun yöntemini eleştirdi. 

Fidel Okan, “Kusura bakmasın kimse; böyle operasyon olmaz! Bu yapılan operasyon, kim bunun sürecini yönettiyse, eline, yüzüne, gözüne bulaştırmıştır” dedi. Okan, “Bunlara tebligatın yapılması durumunda böyle gümbürtü çıkmayacaktı. Ne uluslar arası basında Türkiye, bu anlamda, sanki basın özgürlüğüne bir sansür uyguluyormuş gibi bir pozisyonda kalacaktı, ne de bunlar bu yaygarayı koparabileceklerdi. Hüseyin Gülerce’ye ne yapıldıysa (nasıl muamele gördüyse) bunlara da aynı şey yapılacaktı” diye konuştu.

Avukat Fidel Okan, “A Haber” televizyonunda 15 Aralık’ta yayınlanan “% 100 Siyaset” programında, 14 Aralık gözaltı operasyonlarının yöntemini eleştirerek, yapılan yanlışlıkların, Cemaat’e şov yapma fırsatı verdiğini ifade etti. Fidel Okan, şunları söyledi:

Fuat Avni, bir kişi değil haber alma merkezi

“Fuat Avni’yi bir “kişi” olarak düşünmemek lâzım. Baktığınız zaman, Cemaat’e son derece yakın, hatta Cemaat’in içinden birisi olduğunu söyleyebiliriz; daha doğrusu bir grup olduğunu söyleyebiliriz. Fuat Avni, esasında Cemaat’in haber alma merkezi. Yani bir baktığınızda adliye koridorlarında yaşanan bir olayla ilgili kimsenin bilmediği bir bilgi sahibi oluyor; bir bakıyorsunuz bakanların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerle ilgili farklı şeyler yazıyor; özellikle operasyonlarla ilgili yazdığı birçok şeyin de doğru olduğunu, bu son operasyondan önceki operasyon dışında, görüyorsunuz. Şimdi bir taraftan şunu düşünün: Diyorlar ki, “Biz bir paralel yapılanma değiliz. Devlet içerisinde böyle bir yapılanmamız yok”. Diğer taraftan, Cemaat’e yakın olan bir kişi, devletin en mahrem bilgilerini alıyor ve bunu, Cemaat’in lehine olacak şekilde, ülke siyasetini karıştıracak şekilde kullanmaya çalışıyor.

Algı operasyonu iki aşamada yapıldı

İlk atılan twitler, tamamen bir ‘algı operasyonu’nun parçasıydı. Zaten böyle bir toplantı olmadığını ben, bir toplantı sırasında, herkes şaşkın, biliyorduk; ama neden yaptıklarını anlamaya çalıştık. Yani 150 tane gazetecinin gözaltına alınacağı bir soruşturma kapsamında bir olayın ülkede yaşanması mümkün mü? Şimdi bu, bir sonraki operasyonları itibarsız hâle getirmeye yönelik ilk attıkları hamleydi. Yani, burada bunların tamamını yazdılar; aslında hiç böyle bir dosya yok. Bu, tamamen bir ‘algı operasyonu’. “Bu gazeteciler gözaltına alınacak. Buna ilişkin bir soruşturma başlatıldı veya devam eden soruşturma kapsamında bunlara ilişkin gözaltı uygulaması gerçekleşecek. Cumhurbaşkanı talimat verdi” şeklindeki twitlerin tamamı gerçek dışı. Neden yaptı bunu? Çünkü merkez medyayı da kattı, diğerlerini de kattı. Sonrasında, özellikle bu “Tahşiyeciler Operasyonu” ve diğer operasyonlardan da bilgi sahibi olduğu zaten ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bunlar gerçekleşmeyince, gecenin bir saatinde, bu operasyonlardan geri adım atıldığını ve operasyonu daha aşağı çapta yapacaklarına yönelik bir tweet daha attı. Amaç neydi? Sonraki günlerde yapılacak operasyon gerçekleşirse, bu 400 kişinin tutuklanacağına yönelik attığı tweetler doğruymuş gibi bir algı yarattı. Bu algıyla birlikte Cemaat medyası, zaten olaylardan haberdar, bir şekilde ayaklandı; ülkeyi adeta bir eylem noktasına çevirdiler, gazete ve medya noktasında ve uluslararası basın da Türkiye ile ilgili son derece olumsuz haberler yaptı; Almanya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de sanki basın özgürlüğü ortadan kaldırılıyormuş gibi bir algı oluşturuldu. Dolayısıyla buradaki amaç, hem ülkenin itibarıydı (itibarını zedelemekti), hem de burada sonradan yapılacak olan operasyonları itibarsız hale getirmekti.

‘Algı operasyonu’nu “basın özgürlüğü” kapsamında başlattıkları için, daha sonra, “Taşhiyeciler” soruşturması kapsamında gözaltına alınanlarla ilgili yapılan operasyon da sanki “basın özgürlüğü”ne yapılan bir darbeymiş gibi bir algı oluşturuldu. Sonraki aşamas da buydu. O yüzden, birinci aşamasını ve ikinci aşamasını beraber değerlendirmek lâzım. Birincisi tamamen yanlıştı; manipüle edilen bilgilerdi, manipüle amacıyla yapılmıştı bunlar. Böyle bir operasyon (150’si gazeteci toplam 400 kişi gözaltına alınacak iddiası) kesinlikle söz konusu değildi. Ne hukuken, ne teknik olarak zaten mümkün değil. Yani, orada öyle bir operasyon olmayacağı, ilerleyen saatlerde zaten bunun işte “operasyon ertelendi” şeklinde yazılacağı belliydi, ki zaten “Fuat Avni” yazmadan bizler yazdık, ki biz zaten görüşüyorduk Abdurrahman’la da. (Sabah gazetesi İstihbarat Müdürü) Telefon açtığınızda öyle bir durum söz konusu bile değildi. Yani amaç, bir sonraki yapılacak olan operasyonda meseleyi “basın özgürlüğü” kapsamına getirip, ülkeyi hem uluslar arası platformda, hem Türkiye’de, diğer basın mensuplarını da kendi yanlarına çekmek suretiyle, basına bir darbeymiş gibi göstermek…

Operasyonu ellerine yüzlerine bulaştırdılar

(…) Burada şu da var: Biz, bu operasyon yapıldığında, yani “Fuat Avni” bunu duyurmuşartık operasyon yapılacağı belli, neticede, bu operasyonun öncesinde bir ‘algı operasyonu’ da yapılmış; şu anda farkındaysanız, Cemaat karşıtı olan cenah, bu operasyon nedeniyle (birleşmiş) doğal olarak; çünkü “basın özgürlüğü”ne yönelik bir ‘algı operasyonu’ yapıldı. Bakın, burada ‘devlet aklı’ ile bu işler yönetilmezse, yani hep karşı tarafın ‘üst akıl’ından bahsediyoruz da, burada da ‘devlet aklı’nın işlemesi lâzım. Arkadaşlar, bir operasyon yapıyorsunuz; bunlar zaten gerekli şov hazırlıklarını yapmışlar; bunlara polis göndermenize bile gerek yok. Tebligatı gönderin, son derece sıradan, rutin bir olaymış gibi; ortada yani çok büyük aramalar yapılmıyor; aramalarda herhangi bir şey yapılamayacağı belli; soruşturmanın ne için yürütüldüğü belli; gönderirsiniz tebligatı, onlar da hiç o şovu yapmadan o tebligat uyarınca gelirler, teslim olurlar, ifadelerini verirler, gözaltı sürelerini doldururlar, ondan sonra rutin işlem devam eder. Oraya polis göndermenin manâsı ne? Oraya o polisleri gönderdiğiniz zaman bu şovların yapılacağının farkında değil misiniz? Bu şovların yapılıp da ülkenin itibarının beş paralık hale getirileceğinin farkında değil misiniz? Bütün dünya basınının, bu yapılan operasyonlarla ilgili, ülkede “basın özgürlüğü”ne sansür uygulanıyormuş gibi bir algı oluşturduğunu ve bunu yazdığının farkında olmayacak mısınız? Dolayısıyla, bakın, kusura bakmasın kimse, böyle operasyon olmaz! Bu yapılan operasyon, kim bunun sürecini yönettiyse, eline, yüzüne, gözüne bulaştırmıştır. Geçmişte bu tarz operasyonlar yapıldığında, devletten, meselâ daha önce 17 Aralık operasyonlarında işte “çağrılsalardı gitmeyecekler miydi adamlar?” falan filan diye birtakım şeyler yapıldı. Şimdi bu adamlar, bir gün önce adliyeye gelmişler, ifade vermek istediklerini söylemişler, (kendilerine) herhangi bir şey olmadığı söylenmiş… Şimdi bakın ben burada şunu savunuyorum: Bunlara tebligatın yapılması durumunda, böyle gümbürtü çıkmayacaktı. Ne uluslar arası basında Türkiye, bu anlamda, sanki “basın özgürlüğü”ne bir sansür uyguluyormuş gibi bir pozisyonda kalacaktı, ne de bunlar bu yaygarayı koparabileceklerdi. Hüseyin Gülerce’ye ne yapıldıysa (nasıl muamele gördüyse) bunlara da aynı şey yapılacaktı.

Yöntem hatası yapılarak, hukukî bir dosyaya gölge düşürüldü

(…) Siz, bir operasyon yapıyorsunuz, “Tahşiye” kumpası ile ilgili ve çok samimi söylüyorum bunu, ekran başındakiler de bilsinler, bu dosyayı, daha 5-6 ay öncesinden en iyi biz biliyorduk (Abdurrahman Şimşek: Haberini yaptık Fidel, biliyorsun) ve bunu anlatacağız. Yani bu dosyanın ne kadar haklı bir dosya olduğunu ben çok iyi biliyorum. Şimdi haklı bir dosyayı, hukuken gerçekten son derece büyük sıkıntılara maruz kalmış insanlarla ilgili bir dosya bu dosya. Bu dosyanın tarafları var. herkes soruşturulacak. Herkes, devlet bir soruşturma yürütüyorsa, gidecek, ifadesini verecek. Kimsenin buna söyleyecek bir sözü var mı? Yok. Peki, bu adamlar yurt dışına mı kaçıyor? Bu adamların kaçma tehlikesi mi var? Polis gönderdiğinizde, oraya gidildiğinde, evraklar yanlış (eksik) gidiliyor, canlı yayında kişiler alınıyor, bir gün önce bir gazeteci (Mehmet Baransu), “Evime ben şu anda kameraları yerleştirdim, canlı yayın yapacağım” diyor; yani her şey belli, açık. E şimdi böyle bir noktada sizin yapmanız gereken, bunu görüyorsunuz, hiç gerek yok; tebligatları gönderirsiniz, onların gelmesini beklersiniz. (Abdurrahman şimşek: Gelmezse peki Fidel?) Gelmezse zorla getirme kararı çıkar, haksız duruma düşerler o zaman.”

(Radyo Muhabir)

Hiç yorum yok: