![]() |
Avukat Fidel Okan |
“A Haber” televizyonunda yayınlanan “% 100 Siyaset” programının
daimî konukları arasında yer alan ve ‘Paralel Yapı ile mücadele’ye önemli
katkılar sağlayan Avukat Fidel Okan, 14 Aralık gözaltı operasyonunun yöntemini
eleştirdi.
Fidel Okan, “Kusura bakmasın kimse; böyle operasyon olmaz! Bu yapılan
operasyon, kim bunun sürecini yönettiyse, eline, yüzüne, gözüne bulaştırmıştır”
dedi. Okan, “Bunlara tebligatın yapılması durumunda böyle gümbürtü
çıkmayacaktı. Ne uluslar arası basında Türkiye, bu anlamda, sanki basın
özgürlüğüne bir sansür uyguluyormuş gibi bir pozisyonda kalacaktı, ne de bunlar
bu yaygarayı koparabileceklerdi. Hüseyin Gülerce’ye ne yapıldıysa (nasıl
muamele gördüyse) bunlara da aynı şey yapılacaktı” diye konuştu.
Avukat Fidel Okan, “A Haber” televizyonunda 15 Aralık’ta
yayınlanan “% 100 Siyaset” programında, 14 Aralık gözaltı operasyonlarının
yöntemini eleştirerek, yapılan yanlışlıkların, Cemaat’e şov yapma fırsatı
verdiğini ifade etti. Fidel Okan, şunları söyledi:
Fuat Avni, bir kişi
değil haber alma merkezi
“Fuat Avni’yi bir “kişi” olarak düşünmemek lâzım. Baktığınız
zaman, Cemaat’e son derece yakın, hatta Cemaat’in içinden birisi olduğunu
söyleyebiliriz; daha doğrusu bir grup olduğunu söyleyebiliriz. Fuat Avni,
esasında Cemaat’in haber alma merkezi. Yani bir baktığınızda adliye koridorlarında
yaşanan bir olayla ilgili kimsenin bilmediği bir bilgi sahibi oluyor; bir
bakıyorsunuz bakanların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerle ilgili farklı
şeyler yazıyor; özellikle operasyonlarla ilgili yazdığı birçok şeyin de doğru
olduğunu, bu son operasyondan önceki operasyon dışında, görüyorsunuz. Şimdi bir
taraftan şunu düşünün: Diyorlar ki, “Biz bir paralel yapılanma değiliz. Devlet
içerisinde böyle bir yapılanmamız yok”. Diğer taraftan, Cemaat’e yakın olan bir
kişi, devletin en mahrem bilgilerini alıyor ve bunu, Cemaat’in lehine olacak
şekilde, ülke siyasetini karıştıracak şekilde kullanmaya çalışıyor.
Algı operasyonu iki
aşamada yapıldı
İlk atılan twitler, tamamen bir ‘algı operasyonu’nun
parçasıydı. Zaten böyle bir toplantı olmadığını ben, bir toplantı sırasında,
herkes şaşkın, biliyorduk; ama neden yaptıklarını anlamaya çalıştık. Yani 150
tane gazetecinin gözaltına alınacağı bir soruşturma kapsamında bir olayın
ülkede yaşanması mümkün mü? Şimdi bu, bir sonraki operasyonları itibarsız hâle
getirmeye yönelik ilk attıkları hamleydi. Yani, burada bunların tamamını
yazdılar; aslında hiç böyle bir dosya yok. Bu, tamamen bir ‘algı operasyonu’. “Bu
gazeteciler gözaltına alınacak. Buna ilişkin bir soruşturma başlatıldı veya
devam eden soruşturma kapsamında bunlara ilişkin gözaltı uygulaması
gerçekleşecek. Cumhurbaşkanı talimat verdi” şeklindeki twitlerin tamamı gerçek
dışı. Neden yaptı bunu? Çünkü merkez medyayı da kattı, diğerlerini de kattı.
Sonrasında, özellikle bu “Tahşiyeciler Operasyonu” ve diğer operasyonlardan da
bilgi sahibi olduğu zaten ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bunlar gerçekleşmeyince,
gecenin bir saatinde, bu operasyonlardan geri adım atıldığını ve operasyonu
daha aşağı çapta yapacaklarına yönelik bir tweet daha attı. Amaç neydi? Sonraki
günlerde yapılacak operasyon gerçekleşirse, bu 400 kişinin tutuklanacağına
yönelik attığı tweetler doğruymuş gibi bir algı yarattı. Bu algıyla birlikte
Cemaat medyası, zaten olaylardan haberdar, bir şekilde ayaklandı; ülkeyi adeta
bir eylem noktasına çevirdiler, gazete ve medya noktasında ve uluslararası
basın da Türkiye ile ilgili son derece olumsuz haberler yaptı; Almanya,
İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’de sanki basın özgürlüğü
ortadan kaldırılıyormuş gibi bir algı oluşturuldu. Dolayısıyla buradaki amaç, hem
ülkenin itibarıydı (itibarını zedelemekti), hem de burada sonradan yapılacak
olan operasyonları itibarsız hale getirmekti.
‘Algı operasyonu’nu “basın özgürlüğü” kapsamında
başlattıkları için, daha sonra, “Taşhiyeciler” soruşturması kapsamında
gözaltına alınanlarla ilgili yapılan operasyon da sanki “basın özgürlüğü”ne
yapılan bir darbeymiş gibi bir algı oluşturuldu. Sonraki aşamas da buydu. O
yüzden, birinci aşamasını ve ikinci aşamasını beraber değerlendirmek lâzım.
Birincisi tamamen yanlıştı; manipüle edilen bilgilerdi, manipüle amacıyla
yapılmıştı bunlar. Böyle bir operasyon (150’si gazeteci toplam 400 kişi
gözaltına alınacak iddiası) kesinlikle söz konusu değildi. Ne hukuken, ne
teknik olarak zaten mümkün değil. Yani, orada öyle bir operasyon olmayacağı, ilerleyen
saatlerde zaten bunun işte “operasyon ertelendi” şeklinde yazılacağı belliydi,
ki zaten “Fuat Avni” yazmadan bizler yazdık, ki biz zaten görüşüyorduk
Abdurrahman’la da. (Sabah gazetesi İstihbarat Müdürü) Telefon açtığınızda öyle
bir durum söz konusu bile değildi. Yani amaç, bir sonraki yapılacak olan
operasyonda meseleyi “basın özgürlüğü” kapsamına getirip, ülkeyi hem uluslar
arası platformda, hem Türkiye’de, diğer basın mensuplarını da kendi yanlarına
çekmek suretiyle, basına bir darbeymiş gibi göstermek…
Operasyonu ellerine yüzlerine
bulaştırdılar
(…) Burada şu da var: Biz, bu operasyon yapıldığında, yani “Fuat
Avni” bunu duyurmuşartık operasyon yapılacağı belli, neticede, bu operasyonun
öncesinde bir ‘algı operasyonu’ da yapılmış; şu anda farkındaysanız, Cemaat
karşıtı olan cenah, bu operasyon nedeniyle (birleşmiş) doğal olarak; çünkü “basın
özgürlüğü”ne yönelik bir ‘algı operasyonu’ yapıldı. Bakın, burada ‘devlet aklı’
ile bu işler yönetilmezse, yani hep karşı tarafın ‘üst akıl’ından bahsediyoruz
da, burada da ‘devlet aklı’nın işlemesi lâzım. Arkadaşlar, bir operasyon
yapıyorsunuz; bunlar zaten gerekli şov hazırlıklarını yapmışlar; bunlara polis
göndermenize bile gerek yok. Tebligatı gönderin, son derece sıradan, rutin bir
olaymış gibi; ortada yani çok büyük aramalar yapılmıyor; aramalarda herhangi
bir şey yapılamayacağı belli; soruşturmanın ne için yürütüldüğü belli;
gönderirsiniz tebligatı, onlar da hiç o şovu yapmadan o tebligat uyarınca gelirler,
teslim olurlar, ifadelerini verirler, gözaltı sürelerini doldururlar, ondan
sonra rutin işlem devam eder. Oraya polis göndermenin manâsı ne? Oraya o
polisleri gönderdiğiniz zaman bu şovların yapılacağının farkında değil misiniz?
Bu şovların yapılıp da ülkenin itibarının beş paralık hale getirileceğinin
farkında değil misiniz? Bütün dünya basınının, bu yapılan operasyonlarla
ilgili, ülkede “basın özgürlüğü”ne sansür uygulanıyormuş gibi bir algı oluşturduğunu
ve bunu yazdığının farkında olmayacak mısınız? Dolayısıyla, bakın, kusura
bakmasın kimse, böyle operasyon olmaz! Bu yapılan operasyon, kim bunun sürecini
yönettiyse, eline, yüzüne, gözüne bulaştırmıştır. Geçmişte bu tarz operasyonlar
yapıldığında, devletten, meselâ daha önce 17 Aralık operasyonlarında işte “çağrılsalardı
gitmeyecekler miydi adamlar?” falan filan diye birtakım şeyler yapıldı. Şimdi
bu adamlar, bir gün önce adliyeye gelmişler, ifade vermek istediklerini
söylemişler, (kendilerine) herhangi bir şey olmadığı söylenmiş… Şimdi bakın ben
burada şunu savunuyorum: Bunlara tebligatın yapılması durumunda, böyle gümbürtü
çıkmayacaktı. Ne uluslar arası basında Türkiye, bu anlamda, sanki “basın
özgürlüğü”ne bir sansür uyguluyormuş gibi bir pozisyonda kalacaktı, ne de bunlar
bu yaygarayı koparabileceklerdi. Hüseyin Gülerce’ye ne yapıldıysa (nasıl
muamele gördüyse) bunlara da aynı şey yapılacaktı.
Yöntem hatası
yapılarak, hukukî bir dosyaya gölge düşürüldü
(…) Siz, bir operasyon yapıyorsunuz, “Tahşiye” kumpası ile
ilgili ve çok samimi söylüyorum bunu, ekran başındakiler de bilsinler, bu
dosyayı, daha 5-6 ay öncesinden en iyi biz biliyorduk (Abdurrahman Şimşek:
Haberini yaptık Fidel, biliyorsun) ve bunu anlatacağız. Yani bu dosyanın ne
kadar haklı bir dosya olduğunu ben çok iyi biliyorum. Şimdi haklı bir dosyayı,
hukuken gerçekten son derece büyük sıkıntılara maruz kalmış insanlarla ilgili
bir dosya bu dosya. Bu dosyanın tarafları var. herkes soruşturulacak. Herkes,
devlet bir soruşturma yürütüyorsa, gidecek, ifadesini verecek. Kimsenin buna
söyleyecek bir sözü var mı? Yok. Peki, bu adamlar yurt dışına mı kaçıyor? Bu
adamların kaçma tehlikesi mi var? Polis gönderdiğinizde, oraya gidildiğinde,
evraklar yanlış (eksik) gidiliyor, canlı yayında kişiler alınıyor, bir gün önce
bir gazeteci (Mehmet Baransu), “Evime ben şu anda kameraları yerleştirdim,
canlı yayın yapacağım” diyor; yani her şey belli, açık. E şimdi böyle bir
noktada sizin yapmanız gereken, bunu görüyorsunuz, hiç gerek yok; tebligatları
gönderirsiniz, onların gelmesini beklersiniz. (Abdurrahman şimşek: Gelmezse
peki Fidel?) Gelmezse zorla getirme kararı çıkar, haksız duruma düşerler o
zaman.”
(Radyo Muhabir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder