Hüseyin Gülerce |
Sarıgül’ün siyasî
hayatı biter
Şişli Belediyesi’nde yaşananları da değerlendiren Gülerce,
Mustafa Sarıgül’ün Hayri İnönü’ye zorla istifa dilekçesi yazdırdığı iddiasının
doğru olduğunun ortaya çıkması hâlinde Sarıgül’ün siyasî hayatının biteceğini
söyledi.
Eski Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, güncel siyasî
gelişmeleri ve Paralel Yapı ile mücadele çalışmalarını, Beyaz TV’de yayınlanan “Ortak
Akıl” programında değerlendirmeye devam ediyor.
Gülerce, geçen hafta sonu yayınlanan programında, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer’in açıklamalarını ve Şişli Belediyesi’nde yaşananları değerlendirdi.
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e
verdiği mülâkatta, “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. TÜSİAD’ın muhatabı zaten
cumhurbaşkanı değildir, TÜSİAD’ın muhatabı başbakandır. Bizim çalışma
alanlarımızla ilgili bakanlardır. Bizim ilişkilerimiz artık Türkiye Cumhuriyeti’ni
temsil eden devletin başı ve Türkiye’nin özgür, bağımsız, etkili bir iş dünyası
örgütü ilişkisidir.” demiş, ortaya çıkmış bir Paralel Yapı da görmediğini ifade etmişti. Bu açıklama üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, “Madem biz muhatap değiliz, bundan sonraki davetlerine katılacak bir
muhatap bulurlar” diyerek tepkisini dile getirmişti.
Hüseyin Gülerce, TÜSİAD’ın geçmişte de çeşitli tarihlerde
siyasete müdahale ettiğini, hükümetlere istifa çağrısının ve koalisyon
önerilerinin yer aldığı gazete ilânları verdiğini hatırlattı. Bu tür
girişimleri, “Eski Türkiye’ye dair TÜSİAD gelenekleri” olarak nitelendiren
Gülerce, Türkiye’de geçmişte medya, üniversite, yargı ve bürokrasi ayaklarından
oluşan bir vesayet rejimi olduğunu, bu yapının ne ölçüde ortadan
kaldırıldığının henüz belli olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisinden sonra TÜSİAD’dan
herhangi bir düzeltme gelmediğine işaret eden Gülerce, bu açıklamayı, TÜSİAD’ın
önümüzdeki seçimlere dair duruşunu yansıtan bir açıklama olarak değerlendirdi. TÜSİAD’da
“Bu günleri de mi görecektik!” tavrı olduğunu belirten Gülerce, uluslar arası
sermaye ile iş yapan ve Türkiye’de işverenlerin en büyük kesimini temsil eden
TÜSİAD’ın, her seçimde oylarını artıran AK Parti gerçeğini ve Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın halk oyu ile seçilen ilk Cumhurbaşkanı olduğunu, yani “yenilenen
Türkiye’yi” anlamak ve kabullenmek istemediğini ifade etti.
Cemaat de TÜSİAD da
AK Parti’nin biteceğine inanıyor
Hüseyin Gülerce, TÜSİAD’ın da Gülen Cemaati’nin de, mevcut
siyasî durumun geçici olduğuna, 2015 seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
da AK Parti’nin de biteceğine inandığını söyledi. Gülerce, CHP’li Şişli
Belediyesi’nde yaşananların ve TÜSİAD’ın açıklamasının, Haziran ayında
yapılacak seçimlerle ilgili olduğunu ileri sürdü. 2015’ten sonra 2019 yılına
kadar seçim olmadığını belirten Gülerce, “Asıl 2015’ten sonra Türkiye’de taşlar
yerine daha iyi oturur. Bu “Paralel Yapı” ile ilgili mücadele de 2015 yılı
içerisinde, benim kanaatim, seçimlerden sonra bilhassa, en çok 2016’nın
ortalarına doğru da bitmiş olur” dedi.
TÜSİAD, bu cüreti
nereden alıyor?
Asıl sorgulanması gerekenin, TÜSİAD’ın neden böyle bir çıkış
yapmaya ihtiyaç duyduğu olduğunu belirten Gülerce, “Halkın ilk turda % 52 oyla
seçtiği bir Cumhurbaşkanına ‘Ben seni muhatap almıyorum, sen bizim muhatabımız
değilsin’ demek, haddi aşmaktır, en kibar ifadesiyle. Yani siz kimsiniz ki muhatap
almıyorsunuz? Yani size ‘kimler’ derler? Siz, böyle bir gücü, cüreti nereden
alıyorsunuz? Burada hem bir cüret var, hem de bir güç gösterisi var. Siz bunu
kimden alıyorsunuz? Yani neye dayanarak?” diye sordu.
“Sen herkesi kör,
âlemi sersem mi sanırsın?”
Gülerce, Cemaat’in, hem Paralel Yapı ile ilişkileri
olmadığını iddia edip hem de Paralel Yapı soruşturmalarında gözaltına alınan
emniyet ve yargı mensuplarına sahip çıkmasının bir çelişki olduğunu ifade etti.
Gülerce, “İşte, Başbakan iken Sayın Erdoğan’a hakaret eden Savcı Zekeriya Öz
var. Meselâ bunun eleştirilmesi lâzımdı. Yani hiçbir savcının Başbakan’a Kaddafi’nin
başına geleni hatırlatmasının kabul edilemez olduğunu söylemeleri gerekirdi. Böyle
bir şey yok. Sürekli müdafaa var. Böcek meselesi çıkıyor, oradaki yanlışları
devamlı söylüyorlar; ama bir dakika! Yargıya intikal etti. Yani tek taraflı bir
duruş var, sahiplenme var” diye konuştu. Gülerce, Cemaat’e, Ziya Paşa’nın
Terkib-i Ben’indeki “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” mısrasıyla
seslendi. Gülerce, “Paralel Yapı diye HSYK’ya el koymuş. Bunu da inkâr edecek
halleri yok ya. Yani 13 kişi girmiş buraya. 9+4. 4’ü Danıştay ve Yargıtay’dan
gelmiş, 9 kişi de seçimle gelmiş. Burada bir kandırmaca da var; 3 kişi ‘müsaade
ederseniz’ denmiş Adalet Bakanı’na, 13 kişi konulmuş. Toplantı yaptılar, yönetmelikle
ilgili itirazlarını, daha iş Danıştay’da görülürken karar verilmemişken, yani
yargıya müdahale ederek açıkladılar” diye konuştu.
Paralel Yapı, emniyet
istihbaratta akrabalık bağları olanlarla kadrolaştı
Hüseyin Gülerce, bir kişinin kendisine naklettiği bir
bilgiyi de paylaşarak, şöyle konuştu:
“2005’den sonra Emniyet İstihbaratına sadece birbirleriyle
akrabalık bağı olan, hısımlık bağı olan, yani çok ketum kalacak, asla ağzından
laf kaçırmayacak kişilerin tercih edildiğini söylüyor. Bunlar, yargılama
safhasında ortaya çıkar mı, çıkmaz mı, bilmiyorum; ama onu hissediyorsunuz. On
binlerce dinlemeyi yapan yüzlerce kişiden, polisten, emniyet mensubundan
dışarıya hiçbir şey çıkmıyor. Adam, Başbakan’ı dinlemiş, bundan rahatsızlık
duymamış. Yani kim olabilir, bundan rahatsızlık duymayan? Normal bir devlet
memuru olamaz, hayatın normal akışı içinde.”
TÜSİAD, kendi
üyelerinin dinlenmesine neden tepki göstermiyor?
TÜSİAD Başkanı Dinçer’in, Paralel Yapı konusunda “Benim
gördüğüm sadece bazı usulsüz dinlemelerle ilgili olarak bazı emniyet
mensuplarının tutuklanması; ama bu, Paralel Devlet tanımına tam uymamaktadır
herhalde” dediğini nakleden Gülerce, Dinçer’in bu sözlerine şöyle tepki
gösterdi:
“Yaa insaf et! Ne ‘bazı dinlemeler’i yaa? ‘Bazı dinlemeler’
dediği, yüz binlerce dinleme, ne ‘bazı’sı? Şimdi üç-beş tane dinleme olur, buna
‘bazı dinlemeler’ dersin. Senin burada kendi üyelerinle ilgili dinlemeleri dile
getirmen lâzımdı. Burada bir koruma var.”
‘Ananas’ bir meyve
değildi iması…
Programda “Paralel Yapı, TÜSİAD’a da talimat veriyor
olabilir mi?” sorusunu da cevaplayan Gülerce, şunları söyledi:
“Bence doğru değil. Neden doğru değil? TÜSİAD, gücü
itibariyle bu yapıyla işbirliği yapabilir; ama oradan talimat almaz. İşine
geldiği için. Meselâ Afrika’ya açılan okullar vasıtasıyla TUSKON iş tutmaya
başladı. Bu, TÜSİAD’ı rahatsız etmiş olabilir ve bir ilişkiye girmiş olabilir. Bir
‘ananas’ meselesi çıktıydı meselâ bir telefon dinlemesinde. Yani onu hiç kimse
de o telefon konuşmasında, meselâ çıktılar dediler ki, ‘o (gerçekten de meyve
olan) ananastır’ dediler.”
Hukukî olmayan
dinlemeleri kılıfına uydurup ‘yasal dinleme’ diyorlar
Cemaat’in yayın organlarında, hükümete yönelik telefon
dinlemelerinin ‘yasal dinlemeler’ olduğu savunması getirildiğine dikkat çeken
Gülerce, “Kanunî diyorlar. Tabi, senin savcın, senin emniyet mensubun, senin
hakimin… Şimdi algı bu; bu üçlü sac ayağı ile dinleme kararı almışsınız. İBDA-C
üzerinden, terör örgütü Hizbullah, Tahşiye, her neyse; şimdi sen bunlara ‘kanunî’
diyorsun. Tabi, işin içinde emniyet mensubu, savcı, hakim var. Kanunî, ama
hukukî değil. Sen, beni İBDA-C’den, organize suç örgütünden dinleyemezsin! Bunu
kılıfına uydurursun ama insanî de değil, hukukî de değil.
“Cebrail parti kursa
desteklemem” açıklaması
Fethullah Gülen’in “Cebrail parti kursa desteklemem” sözüne
büyük tepki gelince “Kastettiğimiz, işte Zaman’da çalışan bir arkadaş var…
Deniyor ki, ‘O sohbeti dinlerken bizim Cebrail (isimli) arkadaşımız da vardı,
onu kastetti’. Yani şimdi bünyeyi tanıyan insanların… Yani bu çok acı bir şey
yani. Çünkü bir daha dinliyorsunuz, Cebrail Aleyhisselâmın adının geçtiği o
sohbeti, ‘büyük melek’ diyor yani şimdi… Bizim (Zaman çalışanı) Cebrail, ‘büyük
melek’ değil ki, tövbe haşa yani… Soyadını söylemek istemiyorum, o arkadaşla
benim de hukukum var.
Kendileri dinleyince
yasal, başkaları dinleyince suç
Şimdi, yapılan yanlışlara öyle cevaplar veriliyor ki, bu
kabul edilemez. Meselâ telefon dinlemelerine karşı mahkemeye koşuyor Sayın
Gülen’in avukatları, ve haklılar; yani telefon dinlemesini ne delil kabul etmek
lâzım ne de bunu savunmak lâzım; ama insaf yaa! Zaman gazetesi, o gizli
konuşmaları, telefon dinlemelerini, hukuksuz dinlemeleri, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı, partisinin grup toplantısında konuşuyordu (açıklıyor,
dinletiyordu) ve onu alıp Zaman gazetesi, sayfalar dolusu, iki sayfa, üç sayfa “Kılıçdaroğlu’nun
konuşması” diye veriyordu. Bakın, bunu yaptığınız zaman siz, güvenilirliğinizi,
inandırıcılığınızı kaybetmiş oluyorsunuz ve buz gibi takıyye yapmış
oluyorsunuz. Kendin için olunca şikâyete gidiyorsun yargıya, ‘Bu telefon
dinlemeleri kanunsuz’ diyorsun, ama ötede kanunsuz bir sürü dinlemeyi, hukuksuz
bir sürü dinlemeyi sayfa sayfa şeyin üzerinden (Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları
üzerinden) yayınlıyorsun!.. Bir zamanlar önce Taraf yayınlıyordu, Taraf’tan
alıp Zaman yayınlıyordu. Şimdi, dürüst olmak lâzım, ilkeli olmak lâzım. Zaten
benim sigortamın attığı yer neresi oldu? Demokrasiyi savunuyorsun, demokratik
yoldan iktidara gelmiş partinin kadrolarına, emniyetine, yargısına, devlet
kadrolarına yani, onların tayin edeceği kadrolara siz, bir şekilde giriyorsunuz
ve ondan sonra hükümete karşı operasyonlar yapıyorsunuz.”
Cemaat
kadrolaşmasının itirafı
Cemaat’e yakın bir web sitesinde yayınlanan bir yazıda, ‘Hizmet
hareketinin (Cemaat’in) yetiştirdiği dürüst insanların, emniyette, yargıda, devlet
kadrolarında gördükleri yolsuzlukların, rüşvetin üzerine gitmelerine neden
karşı çıkıyorsunuz?’ şeklinde cümleler yer aldığını belirten Gülerce, bunun,
öncelikle devletteki inkâr edilen Cemaat kadrolaşmasının bir itirafı olduğunu
kaydetti. Gülerce, bu teze karşılık şunları söyledi:
Çiller, Ecevit,
Demirel, Yılmaz döneminde hiç yolsuzluk yok muydu?
“Bu sizin ‘dürüst’ arkadaşlarınız, bundan önceki hükümet
dönemlerinde, AK Parti’nin ilk 10 yılında bu dürüstlüğü, bu cesareti neden hiç
göstermemişler? Neden sizin medyanızda hiç AK Parti’nin ilk 10 yılıyla ilgili
yolsuzluk, rüşvet, haberleri çıkmamış? Neden? Ondan önceki hükümetler
döneminde, Çiller döneminde hiç Türkiye’de yolsuzluk olmamış, öyle mi? Ecevit
döneminde olmamış! Mesut Yılmaz döneminde olmamış! Demirel döneminde hiç
olmamış! Siz, 1986’dan’beri Zaman gazetesini çıkartıyorsunuz. Çünkü o zaman,
meselâ ben de Genel Müdürlüğüm, Yayın Yönetmenliğim döneminde bu olayların
üzerine gitmiyorduk. Şu söyleniyordu: ‘Bizim daha büyük bir meselemiz var.
İnsanların gönlüne gireceğiz. Şimdi bunlarla ilgilenemeyiz. Bizim meselemiz
değil’. Böyle ikna olduk, böyle ikna ettik. ‘Suya sabuna dokunmuyorlar’. ‘Evet,
biz suya sabuna dokunmayacağız. Biz, büyük fotoğrafa bakarak çalışıyoruz.
Dünyaya, insanlığa hizmet götürmek istiyoruz’. Tamam. Yaa şimdi ne oldu da, son
3 senede biriktirmişsiniz bu dosyaları, biriktirmişsiniz! Yaa insanların gözü
yaşarıyor ama sizin bu dürüstlüğünüz, cesaretiniz karşısında!..
Şimdi meselâ Şişli (Belediyesi’nde) bir şey oluyor, değil
mi? E biz (Cemaat medyasında) hiç göremiyoruz o haberi!.. Hürriyet gazetesi
bile birinci saygadan görüyor da… Ama siz bir defa inandırıcılığınızı,
güvenilirliğinizi kaybetmişsiniz. Onun için ne olur siz, alemi kör herkesi
sersem mi zannediyorsun?.. Bakın insanlar artık bir tavır koyuyorlar, yani
sizin söyledikleriniz, artık bir teraziye vuruluyor.
TÜSİAD’ın açıklaması,
Cumhurbaşkanına seçim mesajı
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in, “17 Aralık’da organize bir
şeyler olduğunu görüyoruz tabi” sözüne “Görüyorsunuz da niye tavır
koymuyorsunuz?” diye soran Gülerce, yine Dinçer’in “Arka arkaya 4 tane bakanla
ilgili ve Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı tapelerin (dinleme kayıtlarının) eş
zamanlı servis edilmesi, bunun arkasında organize bir şey olduğunu gösteriyor;
ama bunlar kimdir, nedir, bilmiyoruz” şeklindeki sözlerine de şöyle tepki
gösterdi: “Sizin bilmemeniz mümkün değil. Siz, biliyorsunuz; ama bilmemeye
yatıyorsunuz, çünkü önümüzde bir seçim daha var. Bu seçimde siz, şimdiden bir
duruş sergiliyorsunuz ve bu duruş, AK Parti’nin lehine değil. Zaten Sayın
Cumhurbaşkanı bunu hissetmese, bunu böyle anlamasa, ki anlamasa bile bakınız
bir daha söyleyeyim, üçüncü oluyor; Sayın Cumhurbaşkanı, bunu ‘muhatap almama’ kabadayılığı
olarak gördüğünü ve bir daha TÜSİAD toplantılarına katılmayacağını söylediği
zaman, bir açıklama yapmanız gerekirdi. ‘Sayın Cumhurbaşkanım, ifadelerimize
bakınız; biz, tam da onu söylemek istemedik. Ne demek sizi muhatap almamak?
Biz, böyle bir şey yapar mıyız?’ tarzında bir açıklamaları yok; çünkü üstüne
basa basa 2 defa söylüyor; ‘Bizim muhatabımız da Sayın Cumhurbaşkanı değildir.
Herhangi bir eleştiride, bir politika ötesinde ya da bir raporda muhatabımız,
Sayın Cumhurbaşkanı değildir, Hükümettir’. Bence, verecekleri mesajı verdiler.
Bu, bir mesaj.”
TÜSİAD’ın da yaptığı
işler var…
Gülerce, Koç’undan Sabancı’sına kadar bütün TÜSİAD üyelerinin
en büyük kârlarını AK Parti döneminde elde ettiklerini de kaydetti. Gülerce, “Türkiye
için önemli bir şey TÜSİAD üyeleri; fakat anlaşılamayan şey, bu tavrın sebebi
ne? Bırakın artık bu işleri! Bakın, sizin de yaptığınız işler var; bırakın
artık bu işleri! Hem nasihat ediyorsunuz ‘otoriterleşiyor’ diye, hem de
siyasete burnunuzu sokuyorsunuz, neden? Şu açık: Türkiye’de herkes, demokrasiyi
kendisi için istiyor, başkası için istemiyor. Yani demokrasi ‘demokrasi’ dediği
zaman, kendisiyle ilgili olanını söylüyor. Tasvib etmediği insanlarla ilgili
olanları hiç söylemiyor. Kardeşim, sen, kendin için bunu söylüyorsan, şimdi iyi
mi oldu yani, ülkenin Cumhurbaşkanı, ülkenin Başbakanı, sizin toplantılarınıza
katılmayacak. Kendiniz çalın, kendiniz oynayın. İyi bir şey mi? Türkiye için
iyi bir şey mi? Durduk yerde neden böyle bir şey yaparsınız? Durduk yerde!..
Ben bu işin içinde (röportajda verilen mesajda) bir hesap olduğunu düşünüyorum.
O zaman, kendi düşen ağlamaz…Rahmetli babam, ona bir şey daha ilâve ederdi; ‘Kendi
düşen ağlamaz, seni gidi mini mini yaramaz!’ Böyle yaramazlıklar yaparsanız, evet
böyle tepkiler görürsünüz.”
Görevi bırakırken şov
yapma geleneği
Haluk Dinçer’in bir süre sonra TÜSİAD Başkanlığı görevinden
ayrılacağını da belirten Gülerce, “Türkiye’de de böyle bir adet vardır; Anayasa
Mahkemesi Başkanları ayrılırken, Genelkurmay Başkanları ayrılırken, yüksek
yargı organlarının başkanları ayrılırken böyle, seçilmişlere karşı atanmışlar
olarak çok sert beyanatlar verirler. Bir gösteri yaparlar, bir şov yaparlar,
öyle giderler” dedi.
Cemaat, TÜSİAD gazete
ilânlarıyla hükümet devirip hükümet kurmak isterken hiç tepki vermedi
Hüseyin Gülerce, 12 Eylül askerî darbesinden önce 13 Mayıs
1979-13 Haziran 1979 tarihleri arasında Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde
TÜSİAD’ın 7 gazete ve 1 dergiye 24 kere yayınlanan ilânlar vererek Ecevit’i
istifaya davet ettiklerini de hatırlattı. Gülerce, “12 Eylül öncesine dikkat
ediniz yalnız. 12 Eylül öncesinde ve Nejat Eczacıbaşı’nın Sıkıyönetim
Komutanlığı’ndan aldığı özel izinle yayınlandı bu ilânlar. Ecevit, ‘TÜSİAD’ın Hükümeti
yabancılara haksız yere jurnal ettiklerini’ söyledi, bir televizyon
programında. 7 Şubat 1994 akşamı TRT 1’deki ‘Ateş Hattı’ programında Reha
Muhtar’ın programında söylüyor ve Türkiye’den Rusya’yı gözetlemek için Amerikan
casus uçaklarının havalanmasına müsaade etmediğinden, Amerikalıların kendisine
kızdığını anlattı o programda, rahmetli Ecevit. Dönemin güçlü adamı Brezinski’nin
Washington’da TÜSİAD yöneticilerine gazete ilânları yoluyla kendisini düşürme
talimatı verdiği şeklinde duyumlar aldığını da söyledi o programda. Tabi
rahmetli Ecevit’in en çok kızdığı şey şu olmuştu: ‘Tam Ankara’da IMF
temsilcileri ile görüşürken TÜSİAD, hükümeti arkadan bıçakladı’ ifadesi. Yani,
TÜSİAD’ın geçmişinde böyle bir olay var. Bir tane daha var: 24 Aralık 1995
seçimleri sonrasında TÜSİAD, Refah Partisi’ni hiç istemediğinden dolayı,
seçimlerden sonra yine gazetelere ilân verdi. Bak, TÜSİAD, 24 Aralık 95
seçimlerinden sonra, Refah-Yol Hükümeti kurulmasın diye, DYP-ANAP koalisyonu
kurulmasını istedi bu gazete ilânlarıyla. Ama maalesef, biliyorsunuz, bu
ANA-Yol Hükümeti 4 ay sürdü, ondan sonra Refah-Yol… Şimdi, yani sen, nasıl
oluyor da Türkiye’de kiminle, hangi partinin hangi partiyle hükümet kuracağını
ilânla istiyorsun yaav? Sen, ‘İşadamlar Derneği’ değil misin? Ama eski Türkiye’de,
bakın, o gün meselâ; şu anda ‘otoriterleşmeye karşı demokratikleşme için, özgür
basın için’ ayağa kalkan insanlar var, değil mi? TÜSİAD için bunlar hiçbir şey
demediler o zaman; veya çok cılız sesler çıktı. Yani bugün böyle yeri göğü
inlettikleri gibi bir tepki vermediler.”
Şişli Belediyesi’nde yaşananlar
Hüseyin Gülerce, “Ortak Akıl” programında, CHP’li Şişli
Belediyesi’nde yaşanan çalkantıları ve basına yansıyan iddiaları da
değerlendirdi.
Programda yayınlanan VTR’de, “Şişli Belediyesi’ndeki
kavganın, Başkan Hayri İnönü’nün, Emir Sarıgül’e bağlı 12 müdürü görevden
almasıyla kamuoyuna yansıdığı, Sarıgül’ün istifasıyla devam ettiği” belirtildi.
Programın yorumuna göre, “Gün geçtikçe buz dağının görünmeyen yüzü de ortaya
çıkıyor. Kavganın büyüğü, kapalı kapılar ardında yaşanmış. Şişli Belediyesi’nde
yaşananların ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, olaya el koymuş, İnönü
çifti, ifadeye çağrılmıştı.”
Programda, Hürriyet gazetesinde Hayri İnönü’nün, “Hayri
İnönü: İhsan Özkes istifamı yırttı ve yaktı” başlığıyla yayınlanan haberde yer
alan şu ifadelerine de yer verildi:
Hayri İnönü: İhsan
Özkes istifamı yırttı ve yaktı
“4 Kasım Salı günü Ankara’ya gidip CHP’nin grup toplantısına
katıldım. Toplantı öncesi Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüm. O gece
halamın evi olan Pembe Köşk’te kaldım. CHP Milletvekili Aydın Ayaydın’ın
aracılık etmesiyle 5 Kasım gecesi Mustafa Sarıgül’ün gönderdiği arabaya binip
Sarıgül’le Angora Evleri’ndeki evinde buluştuk. Ayaydın, geleceğini söylediği
halde gelmedi. Sarıgül’ün isteği üzerine telefonlarımı dışarıda bıraktım.
Karşılıklı çay içtik.
Zorla istifa
dilekçesi imzalattı
Sarıgül ‘Bana çok pahalıya mal oldunuz. 750 bin dolara New
York’ta kiralık mafya tuttum. Senin, eşinin, çocuklarının ve yakınlarının
kemiklerini kimse bulamayacak’ dedikten sonra çocuklarımın Detroit’teki
işyerlerinin adreslerini gösterdi. Beni ve ailemizi takip ettirdiğini anladım.
Çok korktum. Sarıgül, eline kâğıt kalem aldı. ‘Şişli Kaymakamlığı’na hitaben
rahatsızlığım sebebiyle yarın itibariyle istifa ediyorum, diye yazıp
imzalayacaksın’ dedi. Ben de ‘27 Aralık’ta oğlum evleniyor. Hiç olmazsa
nikâhını kıydıktan sonra istifa etmiş olayım’ dedim. Kabul etti. Söylediklerini
yazıp 5 Ocak itibariyle istifa ettiğimi yazıp imzaladım. Evde 20-25 dakika
kadar kaldıktan sonra İstanbul’a döndüm.
İstinyepark’ta
buluştuk
Belediyede görev değişiklikleri yaptıktan sonra CHP İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’le beraber kasım ayı ortasında Mustafa Sarıgül’le
İstinyePark’ta buluştuk. O toplantıda benden belediyede 15 gün hiçbir
değişiklik yapmamam istendi. Kabul ettim. Bunun üzerine Özkes, Ankara’da
Sarıgül’e verdiğim istifa mektubunu cebinden çıkarıp yırttı ve yaktı.”
Şişli Belediyesi’nde yaşananlara dair bu gelişmeleri ve
iddiaları değerlendiren Gülerce, “Düğmeye mi basıldı?” sorusuna, “Düğmeye basıldıysa,
Sayın Mustafa Sarıgül, kendisi basmış” dedi.
Bu olayın, Türkiye’nin siyasî tarihinde bir örneği
bulunmayan bir olay olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
Sarıgül’ün CHP’ye Genel
Başkanlık hayali
“Cumhuriyet Halk Partisi’ne Genel Başkan olmak istiyor Sayın
Sarıgül. Bu(nun yolu) da nereden geçebilir? Kurultay’da denedi bunu, Sayın
Baykal’ın karşısında, netice alamadı. ‘İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan
geçebilir’ diye düşündüler ve biliyorsunuz aday oldu bu son seçimde, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığına. Ama Şişli, onun kontrolünde bir yerdi.
Dolayısıyla oğlunu açıktan aday yapsa bu, eleştiri de alabilirdi, sıkıntıya da
sokardı CHP’yi. (Başkanlık) babadan oğula geçiyor gibi olurdu. Kendisine göre,
anlaşılan, bir formül bulmuş.”
İhsan Özkes’in ve
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması lâzım
İhsan Özkes’in söz konusu dilekçeyi görüp görmediğini ve
yırtıp yırtmadığını açıklaması gerektiğini vurgulayan Gülerce, “Bu, çok önemli
bir şey; çünkü böyle bir dilekçe varsa, ortada tam bir kumpas var. Halkın
seçtiği bir belediye başkanına, ‘Biz, seni zaruretten dolayı aday gösterdik.
Şişli, bize ait bir yer. Buranın başkanlığına, sen istifa edince, Belediye
Meclisi üyelerinin oylarıyla benim oğlum gelecek ve ‘elde var bir’ olacak. Şimdi,
yahu demokrasilerde hiç kabul edemeyeceğiniz bir şey. Yani sen, birisini,
yerine oğlunu geçirmek üzere aday gösteriyorsun. Buna Genel Merkezi de alet
ediyorsun. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu konuda konuşmaması da enteresan. Yaa bir
şey olmuş burada. Sizin konuşmanız lâzım.”
Sarıgül ile görüşmeden 1 gün önce Ankara’da Kemal
Kılıçdaroğlu ile görüştüğünü iddia eden Hayri İnönü’nün, Kemal Kılıçdaroğlu’nu
söz konusu dilekçeden haberdar edip etmediğini de soran Gülerce, şöyle konuştu:
Böyle bir dilekçe
varsa Sarıgül’ün siyasî hayatı biter
“Sayın Kılıçdaroğlu, bunu (istifa dilekçesi konusunu) biliyor muydu? Bilme ihtimali kuvvetli. Neden?
Kimi aracı yapıyor bakınız Sayın Kılıçdaroğlu? Herhalde Sayın İhsan Özkes,
kendiliğinden ‘Ben bu işe aracı olayım’ dememiştir. Onu görevlendiren, Genel
Başkandır. Zaten Sayın İhsan Özkes de Sayın Kılıçdaroğlu’ndan habersiz yaptıysa
bu işi, çek ipini gitsin yani CHP’den. E o zaman Sayın Kılıçdaroğlu, bu
dilekçeden haberdar, istifa dilekçesinden. Kılıçdaroğlu haberdarsa, Sayın İhsan
Özkes’e, ‘O dilekçeyi yırt at’ talimatını vermiştir. Dilekçe de yırtılınca
bunun anlamı nedir? Sayın Hayri İnönü, istifa etmemiş oluyor, değil mi? Eee, o
zaman ne yapacak Sayın Sarıgül? Eğer hazırladığı, eğer doğruysa, bu bir
katakulli, ki İhsan Özkes çok önemli burada, bir daha söyleyelim; Sayın Özkes’in
çıkıp ‘Böyle bir dilekçe vardı, evet; ben, Sayın Hayri İnönü’nün dediği gibi,
bunu yırttım, yaktım’ demesi lâzım. Böyle bir dilekçe varsa zaten, Sayın
Sarıgül’ün siyasî hayatı bitti, bana göre. Yani ayrı parti de kursa, CHP’den de
ayrılsa, demokrasi içerisinde böyle bir katakulli yapan kişiye artık kimse
güvenmez. Belki de Sayın Sarıgül’ün önünü kesme adına, öncesinde bu tür şeylere
göz yumdular, CHP içerisinde. Orada da yılların kurtları var CHP içerisinde
yani. Sarıgül giderken, bunlar dönüyorlardı, bana göre. Yani Sarıgül de çok
tecrübeli de, CHP geleneğinde öyle tecrübeli isimler var ki, Sayın Sarıgül
giderken onlar, üçüncüye dönüyorlardı, belki dördüncüye. Onun için bu iş, Şişli’de
olan biten, CHP’nin başını çok ağrıtacak. Yavaş davrandığı sürece CHP, bu
konuda, yani bunu zamana yaydığı taktirde, zaman 2015 Haziran seçimleri olduğu
için, zamanın sonunda en önemli tarih o. Zaten şu anda olan biten de, bu şimdi
ortaya çıkartıldıysa, yırtma dilekçeyi falan, o da Sayın Sarıgül’le ilgili
seçim hesaplarının önünü alma adına CHP’de olabilir. CHP, buradan Sarıgül’ü
harcayabilir, hatta hükümete, AK Parti’ye mesaj da verebilir; ‘Bak biz, kendi
içimizde yanlış yapanları nasıl acilen ayıklıyoruz’ diye. Siyaseten seçim
öncesi köşeye de sıkıştırabilir.”
(Radyo Muhabir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder